Vol/9

393 59 26
                                    

Kulağımı dolduran siren sesleriyle gözlerimi araladım. Hafif aralık camdan sızan ışıkla mırıldandım ve yatağımda doğruldum. Saçlarım birden yüzüme düşünce sinirle onları arkaya attım. Lanet saçlar...

Siren sesleri giderek uzaklaşırken kafamı saate çevirdim. Tanrım, saat daha yedi bile değildi!

Oflayarak ayağa kalktım ve ayaklarımı sürüyerek odamdaki lavaboya girdim. Aynada kendime baktığım an gülmemi tutamadım ve biraz saçımla ilgilendikten sonra işlerimi halledip çıktım. Bugün okul yoktu. Yani Hellfire ekibiyle takılacaktık. O magandalar çoğu zaman beni güldürebiliyorlardı ve bu benim için çok önemliydi. Uzun süre hiç gülmeyen biri için onlar oldukça ters köşe olurdu.

Dolabımı es geçerek kapıma yöneldiğimde hafif bir esnemeyi durduramadım. Yüzümü kırıştırarak kapıyı açtım ve koşar adımlarla alt kata, mutfağa indim. Annemler gelmemişti. Resmen ihanete uğramış hissediyordum. Beni hiç önemsemiyor gibiydiler. Normalde gören biri beni ailesiz bile sanabiliyordu ama aslında bir ailem vardı. Bir anne, ve de bir baba...

Tavaya yağ döktüm ve ocağı açıp dolaptan pastırma çıkardım. Pastırmaları ince ince dilimleyerek tavaya bıraktım ve etrafımda ritimli şekilde dönerek yumurtalara uzandım. Bir yandan da şarkı mırıldanıyordum. Ne kadar nefret ettiğimi söylesemde Madonna bir efsaneydi. Sırıtarak yumurtaları kırdım ve olunca ters çevirip biraz bekledim. O esnada tabak çıkardım ve sütü bardağa döktüm. Mükemmel bir güne mükemmel bir kahvaltı. Pastırmalı yumurta, süt ve biraz kızarmış ekmek.

Ocağı kıstıktan sonra etrafımda döndüm ve tam o an makine kızarmış ekmekleri fırlattı. Gülümseyerek onları da kaptım ve tezgaha geçtim.

Yemeğimi yiyerek kendime mutluluk verirken telsizimden gelen sesleri takmadım. Birileri konuşuyordu ama hiçte ilgimi çekmemişti. Ses çok cızırtılı ve boğuktu. En sonunda ses sustuğunda başımın şiştiğini anladım. Kaşlarımı çatarak kalktım ve bulaşıkkarımı yerleştirmeye başladım. Tam o an gelen sesin netliği ve ağırlığı beni dondurdu.

"Chrissy, öldü." Tüm sinirlerimin durduğunu ve hareket etme algımı yitirdiğimi anladım. Sadece iki kelime tüm enerjimi yok ederken olduğum yere yığıldım. Yaşlar gözümden düşmek için an bekliyordu ama yapamıyorlardı. Bende yapamıyordum. Ölmüştü.

"Anya, iyi misin?" Yaklaşık on dakikalık sessiz çöküşün ardından zar zor kalktım ve salondaki aleti aldım. "Nerede, nasıl ölmüş?" Konuşurken kekelememi engelleyememiştim. 

Hattan bir anda Max'in sesi geldi. "Çok korkutucu bir şekilde ölmüş. Eddie Munson'un karavanındaydı. Gözleri içeri çekilmişti ve tüm kemikleri kırılmıştı! Tanrım... Eddie ise ortalarda yok. Dün akşam onun çığlıkları duyulmuş ve sonra koşarak arabasına binip yok olmuş." Kısaca durum özeti verdikten sonra bir süre telsizden ses gelmedi. Herkes benim bir şey dememi bekliyordu. Titreyen ellerimle tuşa bastım ve zorda olsa konuştum. "Beş dakikaya Steve'lerin dükkanında buluşalım. Kimseye yakalanmayın."

Cevap beklemeden üst kata çıktım ve gözümdeki yaşlarla kıyafetlerimi değiştirdim. Hiçbir şeyle uğraşamayacaktım. Ne kadar korkutucu olduğumu düşünmemeye çalışarak arabama bindim ve son hız mağazaya sürdüm. Yaştan önümü göremiyordum ama yine de kazasız bir şekilde gelebilmiştim. Hepsi kapıda beni bekliyordu. Freni sertçe çekip kafamı eğdim ve ağlamamın durmasını bekledim.

Hepsi sessizce arabaya yerleştiğinde bir şey demeden sürmeye başladım. Eddie'yi bulabileceğimiz maksimum beş yer vardı zaten. Ormanın girişine geldiğimizde arabayı park ettim ve kendimi dışarıya attım. Tenim esen rüzgarla buluşunca gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. "Rick'in kulübesine bakacağım. Burada bekleyin. Telsizleriniz açıkta kalsın." Kafalarıyla onayladılar ve kapıları açıp başka şeylere yöneldiler.

SCARED • Eddie MunsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin