Chrissy gideli iki ay olmuştu. İlk defa Hawkins polisi zekice düşünüp böyle bir olayın normal bir insan tarafından yapılamayacağını anladılar. Bu yüzden Eddie'nin ifadesini alıp bıraktılar. Yine de Jason her seferinde onu suçlu bulmaktan çekinmiyordu. Onun bir katil olduğunu söyleyip duruyordu. Ona çenesini kapamasını defalarca söylesekte hiç umursamıyordu.
Bu olaylardan sonra Eddie ile daha çok yakınlaştık. Artık birbirimizi kırmadan, dökmeden sorunlarımızı çözebiliyorduk. Ama tabii bunun eksi yanlarında vardı. Jason'un öldürücü bakışları gibi. Verdiği kayıptan sonra zorbalık bile yapamayacak hale gelmişti. Sadece o korkutucu bakışları ve öfkeli sözleri vardı.
Olduğum yerde dizlerimi kendime çekmiş, önümdeki eskiz kağıdına bir şeyler çizmeyi sürdürüyordum. Eddie ile çıkıyorduk. Chrissy'den bir ay sonra filizlenen eski aşkımızın en büyük destekçisi bunu görememiş olsa da, bir şekilde bildiğini biliyordum. O her zaman, her şeyi bilendi.
Ofladım ve eskizi yarım yamalak şekilde bırakıp kafamı arkamdaki eve yasladım. Bahçemde oturmuş, kendi başıma zaman geçiriyordum. Bunu aylar sonra ilk defa yapıyordum. O duyduğumuz saat seslerini çözmüştük. Vecna adını verdiğimiz yaratık bizi de istiyordu. Ama ne Max, ne de ben buna izin vermiyorduk. Her zaman arkamızda çalan, kısıkta olsa duyulan bir melodi vardı. Onda Kate Bush, bende ise Master Of Puppets.
Aslında dinleyebileceğim bin tane farklı şey varken bunu seçmiştim. Niye mi? Çünkü Eddie buna bayılıyordu. Ve bana onu hatırlatabilecek en ufak şey bile kalbimin deli gibi atmasına yetiyordu. Beni kurtaracak bir şey varsa, o da ruhuydu. Eddie Munson'un kararmış ruhu yalnız benim için parlıyor, karanlığıma ışık oluyordu.
İç geçirerek sayfaya baktım. Chrissy'nin hayalini kurduğu mezuniyet elbisesiydi. Bunu bu yıl onun yerine ben giyecektim. Herkes onu unutmuştu ama ben buna izin vermemek için her şeyi yapacaktım. Çünkü insanlar ona olan borçlarını ödemiyorlardı. Onu anmaları gerekirken gittikçe hafızalarından siliyorlardı. Gerekirse, ne kadar canımı acıtsa da, ne kadar hak etmesem ve Chrissy'nin hak etmediği hayatı yaşayışına tanıklık etmiş olsam da onu yaşayacaktım. Hatıralarda yaşatmayacak, o olacaktım. Bir an bile unutmamalarını sağlayacaktım. Üniversite de bir boka yaramayacak olan ün için katlettikleri kızı hep onlara gösterecektim.
Kızılımın ruhunu bedeninden önce öldüren o okulu; onlara zindan edecek, götlerine vura vura seneyi bitirip kaçışlarını ve pişman olup günah çıkarmaya gidişlerine bakacaktım. Bir köşede hep gölgeleri olacaktım."Yine ne düşünüyorsun?" Eddie arka bahçe kapısından elinde kahvelerle girdi ve gözünü alan güneşe karşın tek gözünü kapayarak elini kaldırıp önüne kaldırdı. Böylece görüşünü dengeledi ve bana doğru adımladı. Böyle çok çekici gözüküyordu. Tanrım, cidden çok seksiydi.
"Hiç," Omuz silkerek defterin kapağını kapadım ve bağdaş kurup Eddie'yi izledim. Yavaşça yanıma oturdu ve paketin içindeki tartı çıkarıp bana uzattı. Uzun süredir pek bir şey yiyemiyordum. Bunu fark etmesi beni şaşırtmıştı çünkü anlamasın diye önünde hep küçük şeylerde olsa yemiştim. "Ye hadi." Ağzıma sokmaya çalıştığı tarta bir bakış attım ve yüzümü buruşturdum. Tatlı istemiyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse, hiçbir şey istemiyordum. "Kahve yeterli hayatım. Ama onu yersen bende sonra tadına bakabilirim." Sırıtarak göz kırptım ve kahvemi ondan alıp büyük bir yudum aldım.
İlk defa bana sırıtmadı. Aksine, yüzü düştü. Genelde çok az buna tanık olurdum. Onu cidden kırmak düşüncesi beni delirtmeye yeterdi. "Hey, tamam bir şeyler yerim. Ama tatlı istemiyorum.." Eddie ofladı ve tartı umutsuzda poşete koyup ayaklandı. Tanrım, nesi vardı?
Peşinden hızla bende kalktım ve onu takip ettim. "Açlıktan öleceksin. Kilo vermişsin. Hemde baya bir kilo vermişsin. Yanlış anlama, kiloluydun demiyorum. Oldukça zayıftın ama o ideal zayıflığından daha da küçülmüşsün. Neden böyle yapıyorsun güzelim?" Mutfağa girdikten sonra durup bana baktı ve üzgünce gözlerini emarelerime dikti. Gözlerimden anlamaya çalışsa da başaramazdı. Ben kendini gizlemede ustaydım.