Selam, nasılsınız? Ben iyiyim.
Çok az okuyucusu olsa da bu kitaba bölüm yazmayı seviyorum.
İyi okumalar herkese ♡
---
"Ha ha ha, çok komik Mark." Mark ın yine rahat durmayarak bir şaka yaptığını sanarak konuştuğum sırada kapı tamamen açılmış ve karşımda gördüğüm zombi ile gülüşüm solmuş, başımdan aşağı kaynar sular döküldüğünü hissetmiştim.
Yine de korkumu çok belli etmemeye çalışarak birkaç adım geriye gitmiştim. Zombi kapının önünde öylece durmuş bana bakıyordu. Ne haraket edebiliyordum ne de içeriye seslenebiliyordum. Çünkü herhangi yanlış bir hareketimde bana saldırabilirdi.
Gözümü anlık olarak ondan ayırıp kendimi savunabileceğim bir şey aramıştım. Fakat görünürde hiçbir şey yoktu. Bu yüzden hızlıca bakışlarımı tekrar ona çevirip titrek bir nefes almıştım.
Tam her şeyin sonuna geldiğimi düşündüğüm sırada ise kenarda duran porselen sabunluk radarıma takılmıştı. O işime yarayabilirdi. Yavaş ve temkinli adımlarla porselen sabunluğa doğru ilerlerken bakışlarım hâlâ zombinin üstündeydi.
Fakat tuhaftır ki o da saldırmak yerine öylece durarak bana bakıyordu. İlk defa bu kadar sakin bir zombi ile karşılaşıyordum.
Daha fazla hareket etmemek için elimi sabunluğa doğru uzatıp almaya çalışırken bir yandan da sürekli zombiyi kontrol ettiğim için yanlışlıkla sabunluğu yere düşürüp parçalara ayrılmasına sebep olmuştum.
Çıkan gürültüden dolayı olsa gerek zombi sanki girdiği transtan çıkmış gibi birden delirmiş, bağırmaya başlayarak üstüme atılmıştı. Korkuyla kalp ritmim hızlandığında üstüme atılan zombi ile ani bir hareketle kenara çekilmiş, onun sertçe duvara çarpmasına sebep olmuştum.
"Jungkook, Eponin!" Onun affallamasını fırsat bilip içeridekilere seslendiğimde beni duyup duymadıklarından bile emin değildim. Çünkü market çok büyüktü ve muhtemelen onlar şu anda kendilerine yiyecek bir şeyler alıyorlardı.
Zombi çarptığı duvarla afallasa da hızlıca kendini toplamış ve bana doğru dönerek tekrar üstüme doğru atılmıştı. Ben de çığlık atarak az önce yere düşerek parçalanan sabunluğun olduğu tarafa geçtiğimde hızlıca yerdeki büyük porselen parçasını alarak zombiye doğru tutmuştum.
Ellerim titriyor, kalp ritmim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu.
Elimdeki porselen parçası zombiyi pek korkutmamış olsa gerek umursamadan üstüme koşmuş ve ben de tüm cesaretimi toplayarak porselen parçasını onun göğsüne saplamıştım.
Titreyen elimi geri çektiğimde parçanın zombinin göğsünde kaldığını görüp bakışlarımı onun yüzüne çıkarmıştım. Ölmediğini gördüğümde ise tekrar korkuyla kenara kayıp gözümden akan yaşlarla bağırmaya başlamıştım.
"Kimse yok mu! Mark!"
Zombi göğsündeki parça yüzünden ölmese de hareketleri yavaşladığı için koşmak yerine yavaş adımlarla bağıra bağıra üstüme gelmeye devam ettiğinde ben de aynı yavaşlıkla geriye adımlarken ağlamaya başlamıştım. "Kimse yok mu!"
Sırtım duvara yaslandığında burada öleceğimi düşünüp ağlarken yavaşça yere çökmüş ve dizlerimi kendime çekerek yüzümü dizlerime gömmüştüm.
Ağlamaya devam ederken hıçkırıklarım hız kazanmış ve göğsüm inip kalkmaya başlamıştı. "Hepiniz nereye kayboldunuz..." Ağlarken mırıldandığım sırada duyduğum silah sesiyle olduğum yerde sıçramış ve yere düşme sesiyle yüzümü yavaşça dizlerimden kaldırmıştım. Yerde boylu boyunca uzanan zombiye bakıp, ardındansa başımı kaldırarak silahını indiren Jungkook a bakmış ve tekrar hıçkırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
20 DAYS / TAEKOOK
Fantasy"Pekala öyleyse iyi haber, bağışıklık taşıyan biri var. Kanında bu lanet virüse karşı antivirüs taşıyan biri." Binbaşı Kim konuşurken hepimiz pür dikkat onu dinliyorduk. "Kötü haber ise onu bulmak için siz görevlendirildiniz." Tüm dünya bir virüs...