9. Bölüm

640 55 32
                                    

Herkese merhaba

Hikayenin boka sardığını düşünüyorum. Sanki kötü yazıyormuşum gibi geliyor ve bu yazma isteğimi sıfırlıyor.

Ama bölümün geç gelme sebebi bu değil kesinlikle, dershanem başladı ve oraya gidiyorum. Bu yüzden de hikayeyle pek alakadar olamıyorum.

Her neyse çok şey yazmak istemiyorum o yüzden herkese iyi okumalar ♡♡♡


---



"S-sen..." Seokjin sağ omzumdaki yaraya bakarak şaşkın bir şekilde kekeleyerek konuştuğunda hafifçe yutkunarak bakışlarımı ona doğru çevirmiştim.

"Seokjin ben-"

"Yaklaşma!" Seokjin birden lafımı bölerek bağırmış ve silahını kaldırarak bana doğrultmuştu. "Isırıldın mı?"

"Seokjin öyle değil. İndir şu silahı." Nefes nefese korkuyla konuştuğumda başını iki yana sallamıştı. "Yalan söyleme, ısırılmışsın işte." Başıyla omzumdaki yarayı işaret ettiğinde sıkıntıyla iç çekmiştim. Sikeyim ki Seokjin e doğrultabileceğim bir silahım yoktu, muhtelemen zombilerden kaçarken düşürmüştüm.

"Evet, ama durum sandığın gibi değil." Ona doğru adımladığımda, "Hareket etme!" Diye bağırmış ve durmama sebep olmuştu. "Ne demek istiyorsun?"

"Bak biliyorum, inanması zor ama bu ısırık yeni değil." Söylediğim şeyle kaşlarını iyice çatmış ve anlamaya çalışmıştı. "Ne saçmalıyor-bir dakika..." birden gözleri şaşkınlıkla kocaman açıldığında silahı tutan eli gevşemişti. "Sen o'sun..." Başını yavaşça aşağı yukarı sallayarak konuşmuştu. "Evet evet, o'sun." Histerik bir şekilde gülüp gözlerimin içine bakıyordu. "Seni bucak bucak her yerde arıyorlar ama sen tam diblerindeymişsin."

Sessiz bir şekilde korkuyla onun konuşmasını dinlerken bir yandan da çaktırmadan kendimi koruyabileceğim bir şey bulmak amacıyla etrafı inceliyordum.

"Düşündüğümden daha zekiymişsin, söylesene, nasıl saklamayı becerdin?" Merakla konuştuğunda bakışlarımı onun gözlerine çıkarmıştım. "Kapatıcıyla."

"Ah tabi... tabi ya kapatıcı." Diye kendi kendine mırıldanarak başını sallamıştı tekrardan. "Seokjin lütfen, bir şey söyleme onlara. Öğrenirlerse biterim." Korkuyla hızlı bir şekilde konuşup yeniden Seokjin e doğru adımlamaya başladığımda, "Sana hareket etme demiştim!" Diye bağırmıştı.

Anında durarak yutkunup ona bakmaya devam etmiştim. "Tamam, sakin ol."

"Çok ilginç... bunca zamandır nasıl dönüşmedin ki?" Sanki benimle değil de kendi kendine konuşuyormuş gibi mırıldanıp silahı bana doğrultmaya devam ederek etrafımda daire şeklinde yürümeye başlamıştı. "Mucizelere inanmazdım, seni görünceye kadar. Cidden, olaya bak." Kendi kendine gülüp kolumdaki yaraya bakmıştı.

Hareketleri tuhaftı ve beni korktuyordu. Bu yüzden de gözlerim dolmuş ve hiç saklama gereği duymadan dolan gözlerimle onun yüzüne bakmıştım. "Ağlama sakın, hiç hoşlanmam." Kaşlarını çattığında onu sinirlendirmemek için gözyaşlarımı içimde tutmuştum.

"Söyleyecek misin onlara?" Diye ağlamaklı bir tonda sorduğumda yürümeyi kesip boştaki elini çenesinin altına koyarak düşünür gibi yapmıştı. "Bilmem, söyleyeyim mi?" Soruya soruyla karşılık verdiğinde başımı olumsuz anlamda sallayarak ona cevap vermiştim.

"Ama bence bilmeye hakları var. Sonuçta seni ararken hayatlarını tehlikeye atıyorlar."

"Lütfen... bir şey söyleme, istersen bırak beni gideyim, onlara da beni bulamadığını söyle, hım?" Hızlıca konuşup korkuyla Seokjin e bakmaya devam etmiştim. "Neden böyle bir aptallık yapayım ki?"

20 DAYS / TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin