Bölüm 25; Tamamlanmayan Yapboz Parçaları

860 107 195
                                    

Merhaba!! Neredeyse bir ay olacak bunun farkındayım ve sizden bu sebeple özür dilerim. Bu bir ay benim için biraz zorlu geçti ve yazmayı çok özlediğim için sizlerle buluşmak istedim. Bayram tatilinden sonra yavaş yavaş iş aramaya başlamıştım ve iki gün önce iş buldum. Bu yüzden yeni bölümler ciddi anlamda yavaş gelebilir. Bu hafta pazar günü yeni bölüm yazamayacağım için şimdi yazmak ve sizi daha fazla bekletmek istemedim. Ve sona yaklaştığımızı belirtmek isterim.

8K okunma için çok teşekkür ederim ☺️

Neyseeee iyi okumalar~ Tabi hala okuyan varsa 😞
🗡

Taehyung'un tuttuğu otel odasında ikimizde yan yana üçlü koltuklardan birine otururken derin düşüncelerin içine dalmıştık. Ciddi anlamda sona yaklaştığımızı hissediyor ama içimdeki huzursuzluk hissi bir türlü geçmek bilmiyordu.

Seri katilin o olduğuna dair daha sağlam kanıtlara ihtiyacımız vardı ve bu akşam Namjoon denen herif onunla akşam yemeği yiyeceği bir ortam ayarlarsa bir şeyleri az da olsa itiraf ettirmek istiyordum.

Jungkook'un telefonunun zil sesi içimizdeki boşluk hissi gibi büyüyüp sessizliğin sesi olduğunda yerimde ufak bir hareketle sıçradım. Bakışlarım Jungkook'a döndüğünde telefonundaki bakışları yavaşça bana uzanmıştı.

Telefonuna son bir kez bakıp ekranı bana çevirdiğinde ekrandaki ismin Kim Namjoon olduğunu görüp kaşlarım çatılırken başımı açmaması için iki yana salladım.

Şu an o seri katilin hemen yan odamızda olma ihtimalimizle birlikte o telefonu açarsak yakalanabilme ihtimalimiz çok yüksekti bu yüzden kısık sesle mırıldandım sözlerimi sadece onun duyduğuna emindim.

"Mesaj atmasını söyle." dediğimde aramayı reddedip damarlı elleriyle telefonu sıkıca tutup uzun parmaklarının klavyenin üstünde hareket etmesini dikkatle izledim. Üstündeki lacivert bisiklet yaka bir tişörtün olması onun kaslı kollarının nasıl kasıldığını ve bu sayede damarlarının belirginleştiğini gözüme soktuğunda yutkunarak bakışlarımı kaçırdım.

Normalde ona dair böyle düşüncelerim olmazken yakın zamandan itibaren onunla ilgili düşünmeden duramamak benim suçum değildi.

"Tamamdır." diyerek sözünü kısa kestiğinde üçlü koltukta aramızda kalan mesafeyi sıfıra indirerek sağ omzumun omzuna değmesini sağlayarak üstüme biraz eğilerek telefona bakmamı istemişti ama benim bakışlarım ilk önce güzel yüzünde dolanırken aklıma geri gelmesini söylüyordum ama beni dinlemeden kalbime öncelik veriyordu. Şu anda yapmam gereken şey mantığımla hareket etmem gerekirken ne yapıyordum ben böyle?

Bakışlarım çekik ama iri göz bebeklerine kaydı ilk önce, daha sonrasında uzun biçimli burnunun yüzüne ne kadar yakıştığını düşünmeden edemedim ve sonunda bakışlarım yanaklarında dolanırken ince, canlı pembe dudaklarına kayıp yutkunmamı son anda durdurdum. Bakışlarımı onun dudaklarından kaçırırken gözlerimi kapatıp başımı sol tarafa çevirdim.

Jungkook'un uzun parmaklarının çeneme dokunduğunu hissettim ama gözlerimi açmadım. Çenemden tutup başımı ona çevirmemi sağladığında sağa doğru dönen başımla beraber dudaklarımın üstünde koca ve ağır bir baskı hissettiğim anda kapalı gözlerim irice açılıp şaşkın bakışlarla kapalı gözlerine bakmaya çalıştım ama onun yüzüne çok yakın olduğum için bulanık görmem sonucu gözlerimi kapatıp öylece onu bekledim.

Ne dudaklarımı hareket ettirdim ne de dudaklarını hareket ettirdi. Öyle ağır ağır dudaklarımın üstünde asılı duruyordu ki dudakları... Onu sevmem için yalvarıyor gibiydi konuşmadan.

Crime Scene - KookMin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin