bir evim var, içinde odalar
tanıdık, yabancı ve yalancılar
yatağım sıcak, üzerinde ağladığım gecelerin
ılık nefesieve gitmek istiyorum diye sayıklatır
evime götürün beni
bazı şiirler, varlığı kadar yok
gözlerimden çağlayan nehirler
okuduğum dizeler kadar coşkun
karaladığım kelimeler kadar çok
sahip olduklarımı sevmek ne kolaydı, ne sığ
anlamsız ve hayatın gerçek anlamı
bedenimi yırtıp attığım o aynanın karşısında
çok daha fazlasıydım, kaybettiğim her şey
her bir ses, beden, sevinç kışları
ve hüzün baharlarıbir tek onlardı, beni asla terk etmeyecek
sahip olduklarım gidebilecekken,
o aynadaki lekeleryalvarıp yakarsam da, gitmeyecek.
aynalar, aynalar; dostlar, aşıklar ve düşmanlar
affetme ve affedilme arzusu,
bundan ibaret aynalardaki canavarlaryaralar kanadığında iyileşiyorsa,
gün, gece bittiğinde başlarbana sormadılar, hiçbirimize
rolünü kabullenemeyen bir oyuncunun intiharıydı
perde kapandığında herkesin hayran kaldığı
sesini kaybetmiş bir bülbül uçtuğunda, kanatları alkışlandı
koza, bir oda dolusu, binlerce koza
beklediğimiz, güzelliğin sarhoş hayali uğruna
yeni bir şiir yazıyorum, yazmadığım, anlatmadığım
her bir manzara, vazgeçtiğim her bir kelime
geriye kalan yalnızca bir eskiz
asıl şiir, anlatılmayandır aslında
odalar, kozalar ve aynalar
azad edin beni
siz olmadan bir anlamım yok, ışık gibi
parlayamayan aydınlık diyarlarda
okunmuyorum sararmış sayfalarda
hiç savaş görmemiş bir vatan
ne denli kıymet verebilirse barışa
odalar, kozalar ve aynalar
seviyorum sizi, anlaşılmaya duyulan
o kalleş ihtiyaç gibi
herkes yok olsun, yıkılsın ütopyalar
büyüdüğüm odalar, evrildiğim kozalar
ve öldüğüm aynalar
sizsiniz beni anlayan.