Bölüm: ''6''

187 25 53
                                    

"Şimdi daha iyi misin?" Jungkook karşısındaki koltukta büzülmüş olan çocuğa bakıp konuştu; bacaklarını altına almış, başını o küçük, tatlı ellerinin içine gömmüştü. Şokun etkisi geçmişti.

Taehyung "Evet." Diyebildiğinde sesi bitkindi.

Jungkook, Taehyung'u alıp eve götürmüş, bir fincan çay yapmış ve yemesi için iki dilim havuçlu kek getirmişti.

"Seninle ilgili bilmem gereken başka bir şey var mı?" Taehyung durgun bir sesle sorduğunda başını kaldırdı. Bu tükenmiş haliyle bile bir tutam ayışığı gibi parlıyordu. Jungkook sonsuz karanlığının Taehyung'la aydınlanacağını hissetti. Taehyung'un okyanuslarına bakıp ona ne kadar zaman vermesi gerektiğini kestirmeye çalıştı.

"Kan içiyorum."

Taehyung, Jungkook'un sözleriyle uğuldamaya başlayan kulaklarının işkenceci vızıltısıyla gözlerini yumup kendisine sindirmesi için sunulan tüm bu yeni şeylere alışmayı bekledi. Bir gecede o kadar çok şey olmuştu ki.

Jungkook yanına gelip koltuğun önünde diz çöktüğünde Taehyung sakin kalmaya çalıştı. Jungkook ona zarar vermezdi. Taehyung ona hiçbir şey yapmamıştı.

"Annem..." Parçalar yerine otururken o parçaların ne kadar keskin olduğuna aldırmamaya çalıştı. "Annem kanı içilerek öldürüldü. Senin gibi başkaları da var mı?" Sesi titremeye başlıyordu. "Onu öldüren de senin gibi miydi?"

Jungkook, Taehyung'un bacaklarının arasına yerleşip narin ellerini kendi büyük ellerinin içine hapsederek parmaklarıyla avcunun içine, avucundaki çizgileri takip ederek nazik, sakinleştirici şeritler çizmeye başladığında Taehyung tüylerinin Jungkook'un dokunuşuyla diken diken olduğunu hissetti.

"Evet, benim türümden çok var." Dedi Jungkook, Taehyung'un pembe dudaklarının hafif aralığından dökülen dingin solukları kendi dudaklarıyla yakalayıp nefesini içinde hapsedip asla bırakmamak isteyerek, "Büyük ihtimalle anneni de benim gibi birisi öldürdü."

"Neden bunu yapıyorsunuz?" Taehyung bir bebek gibi, mızmızca konuştu.

"Yaşamımız buna bağlı." Diyerek açıklamaya çalıştı Jungkook. "Bizi kan hayatta tutuyor. İnsanlar nasıl su olmadan yaşamayazsa biz de kan olmadan yaşayamayız."

Taehyung, Jungkook'a baktığında kendisine onun kötü birisi olmadığını söyleyip buna inanmaya çalıştı. Hayatını devam ettirebilmek için buna mecburdu, yine de kanını içtiği insanlara ne olduğunu düşünmek güvende hissetmesini engelliyordu.

"Ben anneni öldüren adam gibi değilim." Dedi Jungkook, Taehyung'un aklından geçenleri okuyabiliyormuşçasına. "Benim yanımda güvendesin." Doğrudan yeşillerini oğlanın maviliklerine dikerek yalan söylediğinde Taehyung, Jungkook'a inanmak istedi.

"Gitmeme neden izin vermiyorsun peki?"

Jungkook tabii ki de, "Çünkü seni on yıldır izleyip takıntı haline getirdim, her şeyimle her şeyini çok fena istiyorum ve alana kadar durmayacağım." Diyemezdi. Onun yerine basitce, "Senden hoşlanıyorum." Dedi. "Seni kaybetmek istemiyorum."

Taehyung, Jungkook'un sözleriyle heyecanlanışını görmezden geldi.

"Duş alabilir miyim? Çok pisim." Kendisini kokladığında yüzünü buruşturdu. Döktüğü soğuk terler yüzünden kokuyordu.

Jungkook "Elbette." Deyip gülümsedi. "Banyonun yerini biliyorsun."

Taehyung zayıf bir tebessüm verdiğinde kendini zorlayarak ayağa kalktı. Tüm vücudu ağrıyordu ve hiç olmadığı kadar yorgundu. Banyoya girip kapıyı kapatarak soyunduğunda küvete girip suyun sıcaklığını ayarladı.

Vücuduna düşen ılık damlalar bu gece yaşanan her şeyi geçersiz kılmak istermişçesine merhametliydi. Tenini sadık bir sevgili gibi okşarlarken Taehyung hiçbir şey yapmadan, birkaç dakika suyun altında dikeldi. Dakikalar birbirlerini kovalarken vücudunu yıkamak için lifi ve duş jelini alıp işe koyuldu. Yeterince temizlendiğine emin olduktan sonraysa saçlarını köpürttü.

İşi tamamen bittiğinde suyu kapatarak küvetten çıktı. Yanına temiz kıyafet almadığını fark ettiğinde havluyu beline sarıyordu.

Banyonun kapısını yavaşça açıp sessiz olmaya, Jungkook'a yakalanmamaya çalışarak birkaç gün önce Jungkook'un onun kalması için hazırlamış olduğu odaya girdi. Kıyafet çantasını giyecek rahat bir şeyler bulmak için karıştırırken gözleri bir anlığına önündeki aynaya kaydığında yerinden sıçradı. Jungkook kapıya yaslanmış, Taehyung'u izliyordu.

Jungkook, Taehyung'un vücudunu süzerken baş gösteren susuzluğunu görmezden geldi. Taehyung su damlacıkları vücudunu tıpkı yıldızların gökyüzünü süslediği gibi süslerken o kadar güzel görünüyordu ki Jungkook kendisine hakim olamayarak Taehyung'a yanaştı. Taehyung'un arkası hala daha Jungkook'a dönüktü ve Jungkook'un yakınlığı Taehyung'un soluklarını düzensizleştirmede çok iyiydi.

Bir an yüzünü Jungkook'a dönmek istedi, bu pozisyondayken çok savunmasız hissediyordu, yine de Jungkook'la bu kadar yakınlarken yüz yüze gelme fikri de oldukça korkutucuydu.

"Berbat görünüyorum." Dedi sonunda Taehyung. Yalan değildi. Yüzü hiç olmadığı kadar solgundu ve yorgunluktan göz altlarında torbalar oluşmuştu.

"Hayır." Jungkook mırıldanırken bir kolunu Taehyung'un beline sarıp kendisine bastırdığında başını Taehyung'un boyun girintisine yaklaştırıp kokuyu içine çekti. "Hala daha Beethoven'ın Ayışığı Sonata'sı kadar güzelsin." Burnu Taehyung'u dürttüğünde çaresiz bir nefes Taehyung'un dudaklarından titrek bir şekilde dökülmüştü. "Çok güzelsin. Hep öyleydin."

Taehyung bu yeni yakınlığa alışmaya çalışırken Jungkook'un, çıplak gövdesini saran kollarının arasında olmanın nasıl hissettirdiğini düşündü. Kalp atışları hızlanırken Jungkook'un tutuşu bu kadar güçlü olmasa yere yığılabileceğini hissetti.

"Yalan söylemeyi bırak." Diye şakacı bir tonda söylendi. Hala daha gergindi, ama en azından artık rahat davranmaya çalışmaya karar vermişti. "Berbat görünüyorum işte."

Jungkook, Taehyung'un boynuna doğru baştan çıkarıcı bir şekilde, kısaca güldüğünde boğuk sesi Taehyung'un kulaklarını kutsamıştı.

"Utandırıyorsun yıldızları, tıpkı ayışığının utandırdığı gibi lambayı."

Taehyung kendini tutamayıp Jungkook'un söylediği sözlere kıkırdadığında "Shakespeare'den alıntı yapmak mı? Senin gibi özgün bir adama hiç yakıştıramadım." Diyerek sataştı.

"Benim sözlerim seni tarif edebilecek kadar iyi değil."

Taehyung bir kere daha güldüğünde Jungkook çenesini Taehyung'un omzuna yaslamış, aynadan Taehyung'la kendisini izliyordu.

Taehyung, Jungkook'tan hala daha korksa da artık Jungkook'un kendisine zarar vermeyeceğine ikna olmaya başlamıştı. Jungkook, annesinin katili gibi değildi.

Jungkook, Taehyung'un vücudunun üşümekten titrediğini gördüğünde eliyle, Taehyung'un kolunu yumuşakça okşamaya başladı.

"Giyin, üşüyorsun." Taehyung'u tutan kolunu geri çekip odadan çıktığında Taehyung bedeninin Jungkook'un yokluğuyla daha çok üşüdüğünü hissetti. Jungkook'un teni soğuktu, ama bir şekilde Taehyung'u ısıtmıştı.

Düşünme yetisini tekrar kazanmak için birkaç saniye bekleyerek durdu. Jungkook az önce ona yavşamış mıydı?

Taehyung'a zarar vermeyecekti. Taehyung bunu biliyor ya da en azından bildiğini sanıyordu. Hep Taehyung'u korumuş, yanında olup yardım etmişti.

Jungkook bir canavar değidi, öyleyse bile Taehyung, Jungkook'un ne olduğuyla değil, kim olduğuyla ilgilenecekti.

Olduğu kişinin de en az olduğu şey kadar tehlikeli olduğuna inanmayı reddetti.

İ𝖓 𝕿𝖍𝖊 𝕳𝖊𝖆𝖙 𝕺𝖋 𝕿𝖍𝖊 𝕹𝖎𝖌𝖍𝖙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin