Bölüm: "7"

176 25 36
                                    

"Hangi kitabı arıyorsunuz?" Taehyung kibarca karşısındaki kadına gülümsedi.

"Agnes Grey."

Kadına başını sallayıp bilgisayardaki programa kitabın ismini girip kütüphanede kalmış mı diye baktı.

"Elimizde mevcut." Sandalyesinden kalkıp İngiliz klasiklerinin durduğu köşeye yöneldi. Gözlerini dikkatle raflarda gezdirip kitabı aradı. Sonunda Agnes Grey'i Büyük Umutlar ile İki Şehrin Hikayesi'nin arasına sıkışmış şekilde bulup ince parmaklarıyla çıkarıp esaretinden kurtardı.

Jungkook, Taehyung'un normal hayatına devam etmesine izin vermişti. Taehyung okuluna gidebiliyor, her hafta sonu yaptığı gibi kütüphanede çalışıp harçlığını çıkarabiliyordu. Zamanla Jungkook'un olduğu şeye alışmıştı, çünkü Jungkook, Taehyung'un yanında hep normal bir insan gibi davranıyordu. Adamın oldukça normal olan tavırları Taehyung'a çoğu zaman onun bir insan olmadığını unutturuyordu.

Birkaç kişiye daha kitaplarını bulmalarında yardım ettiğinde ve aldıkları kitapların kaydını tuttuğunda mesaisi bitmişti. Kütüphane görevlisi olan arkadaşı Clay'e iyi akşamlar dileyip kütüphaneden çıktı. Islak kaldırımlarda yürürken ellerini ısınması için ceplerine soktu.

"Biliyorsun..." Başını duyduğu sesin sahibine bakmak için irkilerek yanına çevirdiğinde Jungkook'u gördü. Artık adamın sessiz olduğu kadar çevik olan hızına alışmaya başlasa da her defasında afallıyordu. "Çalışmak zorunda değilsin. Sana bakabilirim."

Taehyung gülümseyip "Ama istiyorum." dedi. "Sana yük olamam."

"Bana yük olmazsın." Jungkook'un sertleşen sesine aldırmadan yürümeye devam etti.

"Sağ ol yine de."

Jungkook cevap vermeyip Taehyung'un yüzüne baktı. Burnu ve yanakları her zamanki gibi pembeleşmişti.

"Burada bekle, arabayı getirip geleyim."

Taehyung tam gerek olmadığını, arabaya kadar yürüyebileceğini söyleyecekti ki Jungkook hissettiği hafif esintiyle birlikte yanından kayboldu. iç çekerek birkaç dakika beklediğinde Jungkook'un arabası kaldırıma yanaşmıştı. Yolcu kapısını açıp arabaya bindi.

"Beni almaya gelmek zorunda değilsin." Dedi kendi başının çaresine bakabileceğinin bilincinde olarak.

"Yine de alacağım."

"Ciddiyim, her gittiğim yerde beni beklemene gerek yok."

Jungkook çoğu zaman Taehyung'u okula bırakıp okul bitene kadar dışarıda Taehyung'un çıkmasını bekliyordu. Jungkook bir keresinde onun gibilerin zamanı sorun etmediğini söylemişti, yine de Jungkook'un yaptığı düpedüz işsizlikti.

"Seni her zaman beklerim, Taehyung." Dediğinde Jungkook ciddileşmişti. Taehyung dudaklarını yalayıp başını cama yasladığında bu hareketi de diğer yaptığı her şey gibi Jungkook'un gözünden kaçmamıştı. Jungkook, Taehyung'un her hareketini dikkatle gözlemlemekten keyif alıyordu. En iyi yanı Taehyung'u izlemenin gözlerini güzel bir şiirin tutku dolu dizeleri üzerinde gezdirmek gibi hissettirmesi değildi, Taehyung'un kendisinin ne kadar kıymetli bir eser olduğunu bilmemesiydi. Taehyung güzel olduğunu bilmiyordu, onu güzel yapan da buydu.

"Seni randevuya çıkarmak istiyorum."

Taehyung, Jungkook'un sözleriyle "Ne?" diye sorduğunda kalbinin uçmayı öğrenmeye çalışan küçük bir kuş gibi çırpındığını hissetti.

"Neden bu kadar şaşırdın?" Jungkook kırmızı ışıkta durduğunda Taehyung'a baktı. Taehyung, Jungkook'un yeşil yeşil bakan gözlerine bakarken balta girmemiş bir ormanda kaybolmuş gibi hissederek başını çevirip maviliklerini yola dikerek göz temasını kesti. Jungkook'un bu kadar çekici olması haksızlıktı. "Sonuçta haftalardır benimle kalıyorsun." Diye sürdürdü sözlerini Jungkook. "Ne olduğumu biliyorsun, aramızda sır olmayacak şekilde beni tanıyorsun. Sana zarar vermeyeceğimi kanıtlayıp yanımda güvende olduğunu da hissettirdiğime göre, senden hoşlandığım da göz önüne alınırsa seni randevuya çıkarmak istemem oldukça makul bir şey."

İ𝖓 𝕿𝖍𝖊 𝕳𝖊𝖆𝖙 𝕺𝖋 𝕿𝖍𝖊 𝕹𝖎𝖌𝖍𝖙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin