yirmi iki

14.7K 1K 582
                                    









"salı"

08.12


yusuf, baş ağrısıyla uyandığında, yer kalmadığı için yanında uyuyan hasan'ın kolunu çekmiş ve yatakta doğrulmaya çalışmıştı. zar zor açabildiği gözleriyle odayı tanımaya çalışırken hemen yanında kalan duvar örtüsünden nerede olduğu daha net anlamış ve dün hazar'ın evine nasıl geldiğini yavaş yavaş anımsamıştı.

yatakta tamamen doğrulduğunda bir yandan hasan'ın horlama sesini duyuyor, bir yandan da sokaktan gelen küçük tıkırtıları duyuyordu. kısık gözlerle dışarıya baktı ve ayılmaya çalıştı. yüksek ihtimalle evde uyanan ilk kişiydi ve birinde yatıya her kalışında bunu yaşayan kişi olmak yusuf'u rahatsız ediyordu.

yataktan kalkması yaklaşık beş dakikasını almıştı. hasan'ın izin verdiği kadarıyla yatakta telefonunu aramış, bulamayınca yere bakmış ve yatağın altından telefonunu almıştı. dünden her şeyi hatırlıyor sayılmazdı ama hazar'la seviştiği anın her dakikasını anımsayabilirdi. özellikle de hazar'ın, yusuf bar tuvaletinden çıkmadan önce eylül'ün onunla barışmak isteme ihtimaline karşı ona tam on beş kere eylül barışmak isterse sevgilim var diyeceğim dedirtmesini de çok iyi hatırlıyordu. bunu söylerken dili sürçtüğü için dudağını ısırışını da hatırlıyordu ancak bu daha çok, dudağında oluşan küçük yara nedeniyle hazar'a sinir olmasına sebep oldu.

kapıyı ses çıkarmadan açmaya çalıştı. yavaşça açılan aralıktan çıkıp kapıyı geri kapatırken kimseyi uyandırmamak için özellikle sessizdi. küçük adımlarla mutfağa doğru ilerlerken salon kapısından içeri baktı. seçil ve tolga koltukta sarılarak yatıyordu. eylül diğer koltukta, miray ve emir ise yerde, aynı yorgana sarılarak uyuyorlardı. içeriyi çok incelemeden mutfağa girdi ve buzdolabına yöneldi. açılmamış su şişelerinden birini alıp -yıllardır evde kalmasına rağmen hâlâ altılı sulardan almak tamamen hazar'ın rahata düşkünlüğüydü- şişeyi açtı ve bardak almadan dudaklarına götürdü.

geri kapattığı şişeyi mutfak tezgâhına bıraktı ve tezgâhtakileri inceledi. köşede, içi çilekle dolu olan tabağı gözüne kestirip içinden bir tane alırken gerçekten hazar'ın meyve düşkünlüğünü sevdiğini fark etti. bulunduğu hâl ona komik gelmesine rağmen bir çilek daha alıp dudaklarının arasına götürdüğünde hazar'ın "mutfağımı mı aşırıyorsun?" demesini duydu.

parmaklarının arasındaki çilekle ona döndü. balkon kapısında, bir elinde sigara ve boş gözlerle onu izleyen hazar'a başını sallayarak yanıt verdiğinde hazar gülerek onu izlemeye devam etmişti. belli ki o da yeni uyanmıştı ancak çoktan sabah sigarasını içmek için dışarı çıkmıştı.

çileği yuttuktan sonra rahat bir sesle "başka sigaran var mı?" diye sordu. hazar onu yüz ifadesiyle onayladıktan sonra yusuf, tabağı da alarak onun yanına ilerlemişti. hazar'ın yanına, mindere oturduğunda ise "balkonunu daha marjinal beklemiştim." diye devam etti.

paketten bir sigara alıp ona uzattı. "denedim," dedi uykusuz bir sesle. "...yağmur yağınca çok kötü oluyor." yusuf, uzattığı sigaradan bir tane alıp oturduğu yere iyice sindi. "neden bu kadar erken uyandın?"

"hiç hasan'la aynı yatakta yattın mı?"

"hasan mı?" derken hafifçe kaşlarını çatmıştı. "salonda yatmıyor muydu o?"

"gece zorbalamıştı galiba beni," dedi sigarasını hazar'ın çakmağıyla yakmaya çalışırken. "...yatakta o yatmak istiyormuş, zaten doğu'da herkes yerde yatıyormuş, bir şekilde halledermişim."

yirmiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin