SIZLAYAN YARA

180 28 70
                                    

Bora Duran, Gül Senin Tenin
Soner Sarıkabadayı, Unuttun mu beni?
Göksel, Sen orada yoksun

İyi okumalar🤍


|Sızlayan Yara|

Gözlerin içimi ısıtırken
Sözlerin ruhumu kanatıyor.

Uyursam geçer diyorum. Başımı yastığa koyuyorum ve sırılsıklam uyanıyorum. Ve bakıyorum, her şey aynı. Uyursam geçmezmiş. Bunu çok küçükken öğrenmiştim ama sanki hâlâ büyümemişim gibi hep o niyetle koyuyorum başımı yastığa. Kalkıyorum ve göğsümdeki boşluk hissi hep orada. Geçmemişti. Geçmezdi. Geçmeyecekti.

Ben bu duyguya müebbet yemiştim. Ömrümün sonuna dek benimle yaşayıp gidecekti, biliyordum. Benim göğsümü benimsemiş, sımsıkı sarmalamıştı.

Keşkeler boğazımıza bıçak. Bizi kim kurtaracak?

Ama'lar göğsümüzdeki ateş. O ateşi söndürecek suyu kim dökecek?

Kimse. Kimse kurtarmayacak. Kimse göğsümüzdeki ateşi söndürmeyecek. Aksine, o ateşi harlayacak her şeyi yapacak.

Belki kurtardığını sanacaksınız. Sizi sevdiğini sandığınız katilinizin elini tutacaksınız. Boğazınızdaki bıçağı çekmeyecek. Sizi kurtarmayacak. Keşkeniz olacak. Boğazınıza dayanmış yeni bir bıçak olacak.

Belki söndürdüğünü sanacaksınız. Bir ton odunla göğsünüzdeki ateşin kızmasını, harlanmasını sağlayacak.

Siz sadece sanacaksınız ve öyle olmayacak.

Söylesene, yaşayabilir misin bu ateşle?

Eviniz bildiğiniz bir kalbin kapısından defalarca tekmelenmek ne demek biliyor musunuz?

Aldığın her bir nefes ciğerlerine ateş. Nasıl sönecek göğsündeki ateş?

Belki de hiç sönmeyecek.

Bu acıyı çekerek ölmeyi beklemek.

Ya da.

Ölmeyi beklemek yerine buna bir son vermek.

Kalbimden bıçaklanmış gibi hissettiren ve nefesimi kesip gözlerimi sımsıkı yummama sebep olacak kadar keskin bir ağrıydı bu. Nasıl geçecekti? Ne zaman veda edecekti bana bu ağrı?

İçimi saran bu his, nefes almamı istemiyordu. Tüm bedenimi bir kırgınlık ele geçirmiş, omuzlarım yorgunluktan düşmüş, gözlerim acıdan yaşarmıştı. Her şeyi belli ediyordum. Gösteriyordum. Aptallığıma dudaklarım kıvrıldığında göğsümdeki bu kasveti silip götürecek neydi bilmiyordum.

Ölmekten korkuyorsun ama kendi ayaklarınla katiline yürüyorsun.

Korkularımız hepimizin kırmızı çizgisi. O çizgiyi size inat aşıp, içeri girmeye çalışanlar var. İçeride olanlar da var. Hayaletler. Yatağımızın altındakiler. O çizgide öylece dikilenler de var. Sınırı geçecek mi korkusuyla bekliyorsunuz. O korkuyla yaşıyorsunuz. Ya geçerse ve yıkımım olursa? Ödünüz kopuyor ama yapacak bir şeyiniz olmuyor. Sadece bekliyorsunuz. Ve genelde acımasız olup yıkımınız oluyorlar.

Bir insanın ruhuna pençelerinizi geçirdiğinizde o ruh yavaş yavaş yok olmaya yüz tutuyordu. Çok kan akıyordu, durmaksızın. Tek bir kelime kalbe ne denli bu kadar zarar verebilirdi ki? Vermemeliydi. Kelimeler kötü amaçla kullanılmamalıydı. Çünkü bazen bir kelime, bir cümle insanın tüm hevesini, tüm sevgisini, tüm heyecanını kursağında bırakabiliyordu. Bırakmıştı.

Göğüs Kafesindeki Ceset Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin