CAM KIRIKLARI

206 34 61
                                    

In every melody and in every little scar.

İyi okumalar!!


|Cam Kırıkları|

Parmak uçlarımdaki kan, açtığım yeni sayfaya birer birer damlarken mürekkebim sonsuzdu ama ben bittiğimi hissediyordum. Kelimelerim tükenmiş, suskunluğa mahkum edilmiş, içimde yaşamaya ant içmiştim. Parmak uçlarımdan tüm uzuvlarıma kadar titremeye yüz tutmuşken göz yaşlarım tükenmiş, dudaklarım sahte bir tebessümü benimsemişti.

İçimdeki karanlık tarafım benim acımdan, nefretimden, düşüşlerimden beslenip büyürken o karanlığın beni yutmasına izin vermedim. İçim kan ağlarken, gülümsedim. Düştüğümde kalkmak için zorlansamda kendime yettim. Nefretimi bir odaya kilitledim. O karanlık beni tamamen ele geçiremese de, aydınlığım çok azdı, biliyordum. Düştüğüm yerden kalktığımda dizlerim kandı, sırtım bıçaklanmıştı. Karanlık tarafım bundan beslendi, göğsüm zifiri karanlığa bulandı. Ben temizledikçe dizlerimdeki kanı, sırtımdaki bıçakları tek başıma çıkardıkça bir kez daha düştüm. Her kalktığımda kazanıyordum, her düştüğümde kazandığını sanıyordu o karanlık tarafım. Ama yanılıyordu. Ben düştüğümde kalkmasını bilmiştim her zaman. Çoğu gece içim çıkana kadar ağladığım geceleri bilirdim ben. Ağlamama sebep olacak, ruhumun yorgun düşmesine neden olacak her bir darbeye inat kalkardım ayağa. Sırtım acısa da, dizlerim tutmasa da dimdik durmaya zorlardım kendimi.

Duvarlar üstüme üstüme geliyor, ayaklarımın bastığı bu beton yığını bir zelzeleyle sarsılıyor ve ben o enkazın altında kalıyordum. Çıkmak istiyordum, boğuluyordum. Eğer çıkamazsam bu enkazdan, ölüm kaçınılmazdı benim için. Bir yanım ölüme sımsıkı tutunup, tek çarenin o olduğunu düşünürken, bir yanım sadece yaşamayı istiyordu. Doya doya yaşamak istiyordu. Gerçekten yaşamak istiyordu. Gerçek anlamda yaşamak.

Göğüs kafesimde acının en büyüğünü hissederken hiçbir şeyi belli etmiyor, rolünü oynamak zorunda olan bir oyuncu gibi hissediyordum. Tanrı bana bir hayat biçmişti ve ben rolümü oynuyordum. Yaşadığımı düşünmüyordum bu hayatı. Rotam kendi hedefim üzerine değildi bir kere.

Sevgisini hiçbir zaman itiraf etmeyen, yalana tutunan korkak bir kızdım ben. Belki de 7 yaşında babasından sevgi bekleyen o kız çocuğu olarak kalmıştım, büyümemiştim.Yaşadığını sanan ama ölü gibi okuluna gidip gelen, bazen akşama kadar uyuyan, evde bir ruh gibi dolaşan biri.

Yanı başımda, bir çocuğu gülümsetebilecek türden bir koku. Anne kokusu. Gülümsemek istedim. Gerçekten, samimi bir şekilde gülümsemek. Beni benimsemiş olan sahte tebessüm çene kaslarımı yoruyordu. Acımı saklamaktan yorulmuştum. Yorgunluğumu ve hissizliğimi saklamaya çalışmaktan bitap düşmüştüm. Göz kapaklarımı araladığımda yutkundum. Alnımda ıslak bir bez parçasının varlığını hissettim. Boğazımdaki ağrı şiddetini arttırmıştı. "Kızım," diyen endişeli bir sesin sahibine diktim gözlerimi. Siyah saçları ve yeşil gözleriyle annem vardı yanımda. Göz rengimi annemden almıştım. Dudaklarında her zamanki gibi yerini koruyan bordo ruj. Bordo. Tam İyem'in tonu. Yaşından genç gösteriyordu.

Kaşlarımı çattığımda, "İyi misin?" diye soran sesine kulak tıkadım. En son Ozan'ın arabasındaydım. Uyuya mı kalmıştım? Beni eve o getirmişti. Annemin varlığını unuttuğum esnada yüzüme düşen saç tutamını eliyle çekti. "Birtanem..Sana o karışımdan yaptım. Kalk iç bunu, sonra çorba yapacağım sana. Hem soracaklarım da var." diyerek uzunca konuştuğunda son cümlesinde sesinde bir ima oluşmuştu. Soracakları mı vardı? Kaşlarımı çatabildiğim kadar çattım.

"Benim de," dediğimde sesim çatallı çıkmıştı. Öksürdüğümde annemin iç çekişini duydum. "Benim de soracaklarım var. Neredeydin mesela? Kiminleydin de mutluydun?" Sorularımı sıraladığımda annem ellerini pantolonun üzerinde birleştirmişti. Parmaklarını kütletirken boğazını temizledi. "Anlatacağım ama ilk önce seninle ilgileneceğim. İyileşmen gerek. Çok ateşin var. Nasıl becerdin hasta olmayı?" Yatakta oturur hâle geldiğimde sırtımı yatağın başlığına yaslamıştım. Gözlerim yerdeki kilimde oyalandı bir süre.

Göğüs Kafesindeki Ceset Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin