KALP KATİLLERİ

150 29 26
                                    

İyi okumalar!!

Shootout (speed up)
Jakuzi - Koca Bir Saçmalık


|Şüphenin Sancıları|

Bazen geçmez.

Bazen gitmek bilmez.

Kanar durur, gıkını çıkarmazsın.

Gözlerindeki yorgunlukla, omuzlarındaki tonlarca yükle, göğsündeki o boşluk hissiyle, birilerine yaranma çabasıyla, gülüşünün arkasındaki acıyla, iyi misin sorusuna iyiyim dediğinde ve bu sürekli tekrarlandığında.

Daha fazlasını anlatmak istiyordum. Göğsümdeki ateşin her bir nedenini dile getirmek, onu iyi olmadığıma inandırmak istiyordum. O sarılsın istiyordum. Teselli etmesine gerek yoktu. Sımsıkı sarılsa, saçımı okşasa ve göğsüme bir umut tohumu daha ekse.

O şu anda yanımdayken onu daha fazla tanımak, daha fazla dinlemek istiyordum. Buradan kalkıp da eve gitmek istemiyordum. Gerekirse sabaha kadar oturabilirdik burada. Sabaha kadar konuşabilirdim ona. Kimsenin yanında konuşmazken, her bir soruya dilim lâl olurken onun yanında çenemin düşmesi kalbimin üzerine konan bir kelebek gibiydi.

Hayal ettim. Gözlerimi her kapattığımda hayal ettim. Uykuya dalmadan önce hep diledim. Onu diledim. Daha sonra onu buldum. Uzun zaman sonra onu gördüm. Hâlâ sevdiğim gibiydi. Hiç değişmemişti. Daha yakın oldum ona. Hayali bile imkansız gelirken elini tutabildim mesela. Bisiklet sürdüm onunla. Kokusunu daha yakından soludum. İnanın bu benim için çok özel ve önemli bir şey. Önceden, çok önceden lisedeyken yalnızca yanımdan geçip gittiğinde soluyabiliyordum kokusunu. Bir kaç saniye ardında bıraktığı kokusunu soluyordum. O kısa sürede huzurla doluyordu içim.

O bana anlattı. Ondan gidenin kim olduğunu anlattı. Onu en çok yaralayanın kim olduğunu, kabuslarının sebebini dile getirdi. Bana söyledi. Bana annesinden bahsetti.

Bende ona küçük bir çocuktan bahsettim. Göğsü hayal kırıklığıyla dolup taşan, hevesi kursağında kalan ve mutsuzluğun tek sebebi saçlarına değmeyen o baba eli olan çocuktan. İçimde bir yerlerde hâlâ duran o çocuktan. O çocuğu hatırladıkça hiç var olmamış olmasını istiyordum. Ama hayır, o çocuk büyümüştü. Hâlâ kırgındı, hâlâ kızgındı ama bu sefer göğüs kafesinde büyük bir fidan vardı. Sevginin tohumu dallanıp budaklanmıştı orada. O sevginin altında kalmıştı. Düştüğü yerden kalkmaya çalışırken ona bir el uzatılmıştı. Onu hem yaralayan hemde açtığı o yarayı diken o adam. O çocuk büyümüştü ve göğsünün sol yanındaki kalbi - küçükken masum olan - zehre bulanmıştı. Ve soluğunu her kestiğinde göğüs kafesindeki o fidanı zehirleyip öldürmek istiyordu. Çünkü biliyordu; öldüremezse kendisi ölecekti.

Ona olan sevgimi öldüremezsem kalbimi yitirecektim.

Ben ölecektim.

Ama öldürmeyecektim, öldüremezdim.

Göğüs kafesimdeki o fidan ve hastalıklı kalbimin yanı sıra bir umut daha yeşeriyordu göğsümde. Hayatta kalabilirim. Bir kurtuluş yolu var ve eğer o yol bulunursa ölmeyebilirim. Hayatta kalabilirim ama yaşayabilir miyim, emin değilim.

Ben sevmeyi öğretirdim öğretmesine, o bana nasıl yaşanıldığını öğretebilir miydi?

Dur, bu soruyu sormadan önce onun yaşayıp yaşamadığını bilmeliyim değil mi? Eğer yaşıyorsa, bunu başarabiliyorsa bana da öğretir miydi?

Göğüs Kafesindeki Ceset Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin