3 ekim...
Jisung'un yere titrek basan adımları yavaşladı, yavaşladı...ve durdu. Yüzünde tatlı bir tebessüm elindeyse zar zor tuttuğu kocaman çilekli bir pasta diğer elindeyse bir buket lavanta vardı "İyi doğdun abi, iyi ki doğdun abi... İyi ki doğdun, iyi ki doğdun, iyi ki doğdun...abi" üstünde tam otuz tane minik mum bulunan pastaya bakıp gülmüştü Jisung "Pastanede ki kadın bana 'ne yapacaksın otuz mumu' der gibi baktı, benim abim artık yaşlandı diyemedim" sonra çimenlere çöküp oturmuş ve yere bırakarak mumları yakmaya çalışmıştı, ama rüzgarın pek yardımcı olduğu söylenemezdi doğrusu "Ya kızma, hâlâ çok genç ve karizmatik duruyorsun... Baksana sana düşmeyen kız mı var? Biraz ihtiyarlaşmış olsanda"
Jisung zar zor yaktığı mumlara bakmış ve eliyle ufak bir ritim tutarak kutlamıştı abisinin mumları üfleyişini, yani esip mumları söndüren o rüzgarı "Bana otuz olduğunda Felix'e evlenme teklifi edeceğini, çoluk çocuğa karışacağını söylemiştin hatırlıyor musun?... Eh bu maraton seni de yoruyor be ihtiyar" oğlan gülerek elini soğuk mezar taşına vurmuş ve yavaşça yüzünü bütünce kaplayan gülüşünün solmasına izin vermişti "Biliyorum bugün fazla duygusalım, bir polisin duygularıyla haraket etmesinin çok yanlış olduğunu söylerdin" eliyle yüzünü sıvazlamış ve derin bir nefes almıştı Jisung, kafasını toparlamaya çalışıyordu "Beni görsen gurur duyardın ama, gerçekten... Kardeşin büyüdü Chan başkomiserim, bir görsen nasıl çalıştığımı"
"Jisung..."
Jisung aniden başını çevirmiş ve Felix'in kırgın yüzüyle karşılaşmıştı, oğlanın elinde bir buket çiçek, gözlerindeyse akmak için çırpınan yaşlar vardı. Öylece mezarlığın ortasında dikilmiş Jisung'a bakıyordu, sanki ondan izin ister gibiydi. Jisung yumruğunu sıkmış ama hiçbir şey söyleyememişti, biliyordu ki abisi Felix'i kovmasından hoşnut olmazdı, derin bir nefes aldı, yapmak zordu ama oğlana başıyla onay verdi "Gelsene..." Felix'in heyecanla parlayan gözlerinden birkaç damla yaş süzülmüş bunun üzerine oğlan koluyla gözlerini silerek gecikmeden Jisung'un yanına ilerlemişti "Çok teşekkürler..."
"Yeosang? O da burda mı?!"
Jisung'un sesindeki o sinir farkedilecek derecede keskindi, Felix başını olumsuz manada iki yana sallamış ve yavaşça çimenlere oturmuştu, sonra tedirginlikle dudakları aralanmış ardından kapanmıştı "Ayrıldım ondan..." Jisung sadece başını sallayarak onaylamıştı onu, bakışları abisinin mezarında gezerken elini toprağa sürmüş ve gülümsemişti istemsizce, gözleri ağlamamak için büyük bir savaş veren Felix'i bulmuştu tekrar, kelimeler istemsizce firar etmişti ağzından "Abim... seni çok seviyordu" sanki Felix'e acı vermek istiyor gibiydi bu söz. Oysaki öyle bir düşüncesi yoktu Jisung'un, çok içtenlikle söylemişti bunu, o an en savunmasız anlarından birinin içindeydi ne de olsa "Ölmemiş olsaydı sana evlenme teklifi edecekti biliyor musun? Ve bir de... Onu aldatmamış olsaydın"
"J-jisung..."
Oğlanın hıçkırıkları Jisung'un kulağına iliştiğinde eski dostunun kırık yüzüne bakmıştı oğlan, hata yapmıştı, Felix çok büyük bir hata yapmıştı... Ama her şeye rağmen abisi onu çok seviyordu, seviyordu işte "Pasta yer misin?" Jisung bir anda konuyu dağıtmış ve Felix'e bir çatal uzatmıştı. Oğlan şaşkınca bir çatala bir de Jisung'a bakakalmıştı, beklemiyor olduğu belliydi. Jisung agresifleşmiş ve Felix'in gözüne sokmak istercesine çatalı ona yaklaştırmıştı "Pasta diyorum?" Felix titreyen elleriyle çatalı tutmuş ve Jisung'un gamsızca pastayı çatallamaya başlamasına hayretle bakmıştı, ona normal davranıyordu... Bugün arkadaşı gibi davranıyordu Jisung, eski günlerde olduğu gibi... Oğlanın yüzünde aptal bir gülümseme belirmiş ve çatalını pastaya geçirerek küçük bir parça almıştı, tabii bu sırada Jisung pastayı deşercesine yiyordu "Hanım evladı mısın sen? Düzgün yesene" Jisung başıyla pastayı işaret ettmişti bunu söylerken