Nasılsınız?
...
"Han Jisung"
"Buyrun amirim" Jisung bıkkınca başını; masanın önünde durmuş ona bakan adama döndürmüştü tek seferde, babasının gözlerindeki siniri farkedince tuttuğu nefesini vermişti oğlan "Çok az vaktin kaldı serseri, eğer devam edersen normal bir sivilden farkın kalmayacak" Jisung yüzüncü kez duyduğu şeyle ayağa kalkmış ve babasının karşısına dikilmişti, bunu daha ne kadar üsteleyecekti? "Umrumda değil amına koyayım, anlıyorum, tek projenin önemli bir yerlerde olmasını istiyorsun ama yetti, ben devam edecek güçte değilim" Adamın sinirden kızarmaya başlayan yüzünü görünce sırtını duvara yaslamış ve ellerini cebine koymuştu Jisung, umrunda değildi "Düzgün konuş, ben her zaman evlatlarımı düşündüm"
"Bilmiyor muyum sanıyorsun? Büyük amirlerin yanında abimden bahsetmeye utandığını, kimsenin neredeyse sizin baba oğul olduğunuzu bilmediğini, aptalın tekisin sen"
"Sana ne dedim ben Jisung, ağzına aldıklarına dikkat et, gerçekten haddini çok aştın sen, annem dediğin o kadın iyi eğitememiş seni anlaşılan" Jisung ona kaşları çatılı bakan babasının dediği sözle eğmiş olduğu başını kaldırmış ve doğrulmuştu, bir dakika, ne demişti o az önce? "Annem hakkında konuşma, o ağzını sikerim senin. Annem eğitememiş beni öyle mi? Çok babaysan sen gelip eğitseydin amına koyayım, nerdeydin onca zaman?" Sınır aşılmış gibiydi, sinirli gözüken adamın adımları oğlunun önünü bulmuştu şimdi, ama Jisung susabilecek gibi değildi, bağırıp çağırmak istiyordu, onu mahvetmeyi çok istiyordu o an "Sen ne zaman beni sevdin ki, abimi ne zaman sevdin, annemi ne zaman sevdin, tek bildiğin o önüne gelenle yatan karın-" Jisung'un yüzüne yediği tokat sözünü kesmiş ve ağzına tıkmıştı kelimelerini, öyle sertti ki vuruş, öyle netti ki başının yana dönmesini engelleyememişti oğlan, karşısındaki beden öfkeden parlayan gözlerle ona bakarken Jisung öylece yerdeki mermere bakakalmıştı "Sevmedim sizi? Öyle mi? Sen ne sanıyorsun kendini de öz annen hakkında öyle konuşuyorsun, seni buraya ben getirdim, benim sayemde sen işe yarar olarak görülüyorsun, şimdi bir bok mu oldun o koltuğa oturunca, burdan çıkınca bir değerin olacağını mı düşünüyorsun? Senin tek ailen benim ve annen Jisung, benden başka kimsen yok, yapayalnızsın sen"
"Abim var benim"
"Yok, abin falan yok senin. O sikik abin öleli bir yıldan fazla oldu, anlıyor musun?! Kabullenmeyi reddettiğin gerçeği söyleyeyim mi sana? Sen o gün o göreve gitmek için ısrar etmeseydin abin ölmeyecekti, hâlâ burda olacaktı, bir suçlu mu arıyorsun? Git ve o siktiğimin aynasına bak, kendi kendine mahvettin her şeyi, işe yaramazın tekisin, senin tek başarın şu koltuğa oturabiliyor olmak, o da benim sayemde" Resmi kıyafetlerinin içinde olan adam tek eliyle tekerlekli sandalyeyi itmiş ve duvara çarpmasını sağlamıştı, hâlâ başını kaldırmadan yere bakan oğlunun kolunu sıkıca kavramıştı, sinirini bastıramıyordu "Abin bu halini görseydi, emin ol benden daha büyük bir hayal kırıklığı yaşardı, tamamen bir hayal kırıklığısın sen"
"Abim hakkında konuşma"
"Kendine gel artık, arkanı toplamaktan bıktım senin" adam sıkı sıkıya tuttuğu kolu bırakmış ve başkomiserin kapısının kulbunu tuttuğu gibi kapıyı çarparak odasından çıkmıştı, arkasında koca bir enkaz bırakarak. Jisung babasının vurduğu yere elini koyarak gülmüştü bu haline, bacakları onu artık taşımayı reddederken sonunda duvarın dibine çökmüştü oğlan, başını soğuk mermere yasladığında daha çok gülmeye başlamıştı, bir bir ardı arkası kesilmeyen kıkırtılar duyuluyordu oğlandan "Şu haline bak Jisung" demişti ellerini saçlarına geçirerek "Sadece abinden bahsetti, neden zavallı gibi ağlamak istiyorsun ki şimdi?"