Bu hikayedeki teorileriniz çok komik ŞSGOYRWAUPRĞWK
su ana kadar kimse dogru tahmin edemedi (yaklasanlar oldu)
...
"Burası olmalı"
Jeongin katilin onu çağırmış olduğu binaya kısaca bir göz atmıştı, depo tarzı bir yere inmesi gerektiğini biliyordu, adımları binanın alt katına inen merdivenleri bulmuş, cebine koyduğu ses kaydediciyle aşağıya doğru adımlamıştı oğlan "Nasıl bir yer burası.." Eline gelen tozları sirkelemiş ve karanlığa doğru yürümeye devam etmişti, Jeongin korkmuyordu, hayır kesinlikle bu azılı katilden korktuğu falan yoktu.. onun hakkında bir sürü bilgiye sahipti, asıl o korkmalıydı, çok korkmalıydı Jeongin'den. Oğlan bunu düşünürken karşısına kocaman çelik bir kapı çıkınca karanlıkta onun kulbunu aramaya başlamıştı, açmak için bir panel illa ki olmalıydı değil mi? Ama sanırım buna ihtiyaç kalmamıştı, çünkü kapıdan garip gıcırtılar çıkıyordu, yavaşça aralanan kapıyla nefesini tutmuştu Jeongin, tamam, şimdi biraz heyecanlanmıştı işte
"Kimse var mı?"
Oğlan içeriye doğru seslendiğinde boş alanda yankılanan sesi ona geri dönmüştü, karşı bir yanıt gelmeyeceğini anladığında içeri girmeyi düşünmüş ama adımını attığı anda açılan ışıklar ve arkasından kapanan çelik kapı ona pek hayra alamet gelmemişti "Hoşgeldin tilki çocuk!" Karşıda masaya yaslanmış ona el sallayan kızıl saçlı oğlanı görmesiyle tuttuğu nefesini vermişti Jeongin, neredeyse boş sayılabilecek bu depoda ikisinden başka kimse yoktu, ve bu biraz gericiydi, gözleri kısaca depoyu turladı, ilk dikkatini durmuş kırmızı bir saat, daha sonra boyası dökülmüş garip bir tablo ve sağ duvarda asılı üç gencin posteri çekmişti ama poster delik deşik haldeydi. Jeongin tekrar dikkatini Lee Know'a vermiş ve boğazını temizlemişti "Neden çağırdın beni, ne istiyorsun?"
"Sorularını sonraya sakla"
"Sen iyi misin, beni buraya çağırdın, bilmediğim bir yere geldim ve bana sebebini söylemiyorsun bile" katil kıkırdamıştı bunun üzerine sonra oğlanın cebini işaret etmişti bakışlarıyla, Jeongin'in bakışlarıda kendi cebine yönelmişti anında "İlk önce o cihazı çıkarmalısın, çok ayıp tilki çocuk! Sen misafirliğe ses kaydediciyle mi geliyorsun?" Jeongin nasıl merdivenlerde kamera olduğunu düşünemediğine inanamamış ve mecburen cihazı çıkarıp yere atmıştı, Kızıl saçlı oğlan keyifle yerinden doğrulmuş ve elleri cebinde ona doğru yaklaşmaya başlamıştı, Jeongin öylece oğlana bakarken kızıl saçlı oğlan iyiden iyiye mesafeyi kapatmış ve sol ayağı sertçe yerde duran cihazı ezip parçalamıştı, parçaları etrafa saçılan cihaz Jeongin'in ayağına doğru sürüklenmişti bu sırada "Kırmana gerek yoktu"
"Neden? Yoksa onu kullanarak beni içeri mi attıracaksın, yapabileceğini mi düşünüyorsun?" sanki çok komik bir şey söylemiş gibi gülmeye başlamıştı kızıl saçlı oğlan, deli gibi attığı kahkahalar Jeongin'i korkutmaya başlarken oğlanın bir anda yüz ifadesi ciddileşmiş ve boynunu esnetmişti, çok keskin ruh hali değişimleri vardı "Çok komik bir çocuksun, keşke uslu dursan" sonra oğlana bir adım daha atmıştı katil, Jeongin bir adım gerilediğinde Lee Know'un yüzünde tatmin bir sırıtış belirmişti, korku ona güç veriyordu, otorite onu tatmin edebilecek nadir şeylerdendi "Seni tanımıyorum bile" Jeongin'in dediği şeyle katilin gülüşü iyice büyümüş ve onun omzuna elini koyarak patpatlamıştı, hafife alınmak canını sıkıyordu gerçekten "Sen beni aptal mı sanıyorsun? Beni araştırdığını biliyorum tilki çocuk, umarım iyi bilgiler toplayabilmişsindir" Jeongin her şeyin farkında olduğunu anladığı oğlanın omzunda duran elini incelemişti sankince, sonra onunda yüzünde hafif bir gülümseme belirmişti, konuşma istediği yerlere gidiyor gibiydi "O gün o patlamada sadece kızıl saçlarını, bal rengi gözlerini ve o gözünün altındaki derin kesiği hatırlayabiliyordum ama hayır. Seni başkomiserimin odasında gördüğüm an tanıdım, bayılmamıştım bile, sadece rol yaptım. Nasıl unutabilirim ki aşağılık bir katili, şüphelerimde yanılmadığımı biliyordum"