YİRMİ İKİ

37.4K 2.2K 295
                                    

Yazankişi, Yarkıyısı'nı bitirip te dinlenmeye karar verdi.
Kararlılık seviyem ektedir işte.

Neyse, bol yorum ve fikirlerinizi bekliyorum, yorumları okurken çok eğleniyorum o yüzden arsız gibi sürekli bunu istememi mazur görün adjhdkdk

Karşınızdaaa Yarkıyısı; 22:

Üç ay. On dört gün.
Aldemir vurulalı, Gazâl gideli, ağası ve kardeşiyle birlikte kayıplara karışalı tam üç ay oluyordu. Güz, kışa döndü dönecekti. Karaköy'de kasvetli bir hava vardı. Sürekli yağmurlar dövüyordu toprağı. Dallar yapraklarını dökmüş, çıplak kalmıştı. Otlar sararmış, çürümüş, kararmıştı. Tarlalar yeşil değil kahverengi gözüküyordu uzaktan. Gök daima bulutluydu, kara ve griydi. Sabahları ve akşamları sürekli sis çöküyordu. İnsanın içini üşüten bir soğuk vardı. Herkes kış hazırlıklarını tamamlamıştı. Evlerin bacalarından soba dumanları tütüyordu. Hayvanlar ahırlara çekilmişti. Köy eskisi gibi şen şakrak değildi. Kışı bekliyordu herkes...

Albaran ocağına ise kış, üç ay on dört gün öncesinden gelmişti.

İnsan üç ayda alışır. İnsan nelere nelere alışır. Alışmak belki de imandan sonra insanoğluna verilmiş en büyük nimetti. İnsan alışmasaydı yaşayamazdı. Acısı hiç azalmaz günden güne atardı. İnsan, üç ayda alışırdı. Ayrı kalmaya da alışırdı...
Ama Aldemir üç ayda alışamamıştı. Gazâl’siz kalmaya alışamamıştı. Yârinden ayrı düşmüş tüm insanlar belki alışmıştı ya, Aldemir bir zerre dahi alışamamıştı.
O olmadan yatamıyordu yatağında. Güçlükle uyuyordu. Çok az uyuyordu. Yemek yiyemiyordu. Çok az yiyordu. Zayıflamıştı. Çökmüş özlerinin altı morluklarla dolu geziyordu. Her perşembe sakalını traş eden Aldemir, artık bunu çok nadir yapıyordu ve oldukça hafif şekilde yapıyordu. Onu hiç böyle görmemişti ailesi. Gülayşe zamanında bu kadar yemeden içmeden, uyumadan kesildiği olmamıştı. Sofraya zorla oturuyor, iki kaşık bir şey alıp kalkıyordu. Anası babası fevkalade üzgündü. Sanki bir parçası, yüreği kopmuş, ondan ayrı yaşıyor gibiydi evlatları.

Gazâl'den, Aldemir’in vurulduğu günden sonra hiçbir haber alışamamıştı. Kardeşlerinden de. Aldemir, onun yazması yarasına bastırılarak önce sağlık ocağına, ardından ilçedeki hastaneye yetiştirilmişti. Bir saatte çıkarılmıştı kurşun. Akşama doğru gözlerini açmış açtığı gibi karısını sormuştu. Başında onu bekleyen kardeşlerine, Fırat'a, arkadaşlarına bağırmış çağırmıştı, yengenizi bulup getirmediniz diye. Sonra Emine'ye Gazâl’in yazmasını vermiş, yıka bunu getir demişti. Yıkanıp getirilen yazmayı bileğine üç kere dolayıp bağlamıştı Al Civan. O yazma, o gün bugündür bileğindeydi...
Gazâl yoktu. Aldemir ertesi gün hastaneden çıkmıştı. İstemeden oldu demiş, ifadesinde kimsenin adını geçirmemişti. Doktorlar ucuz kurtulmuşsun, diyorlardı. Verilmiş sadakan varmış diyorlardı. Akıllısından bir tane doktor, durumu az çok anlamış,

"Kim yaptıysa öldürmek için değil, durdurmak için sıkmış... İyi nişancıymış belli..." demişti.

Ama Aldemir böyle durdurmasındansa, sorsaydı, Memed'in onu öldürmesini tercih ederdi.

Hastaneden çıktığı gibi köyü talan etmişti. Gazâl yoktu. Emmisigilin evine gitmişlerdi. Emmi, Memed'in sözünü tutup başlık parasını Aldemir’in eline geri sayacak olmuştu, Aldemir ondan tüm hıncını çıkarmak ister gibi üzerine yürümüştü. Zor tutmuşlardı. Hep birlikte aramış, taramışlardı. Gazâl yoktu. Memed yoktu. Mustafa yoktu. Aldemir yıkılmış kalmıştı. Dünyası başına geçmiş gibiydi. Cesedi dururken yüreğini yedi kat toprağa gömmüş gibi.

Evde herkes durumu öğrenmişti. Herkes üzgündü. Kimse ne Gazâl’e kızabiliyordu, ne de Aldemir’e hak verebiliyordu. Ama ona kimse bir şey demedi. Onun çektiği, ona yetiyordu. Geceleri iki saat anca dalabildiği uykulardan kabuslar içinde uyanıyordu. Başına bir ağrı saplanıp kalıyor gitmek bilmiyordu. Evlerine gelenler onu görenler, derin derin iç çekip bakıp duruyordu. Bir adamı bu hale ancak sevda yarası getirebilir diyordu herkes bundan sonra. Gülayşe değil, Gazâl imiş Al Civan'ın yareni.

YarkıyısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin