ON İKİ

40.8K 2.4K 449
                                    

Bölümde en sevdiğiniz yere bir kalp koyar mısınız?
Size iki günde iki bölüm atan ben yazancığınız için :))

Babası içeriden girince, ceketini aldı, askıya astı hürmetle Gülayşe.

"Ananla yengenlere söyle, yaman Bir iftar sofrası kursunlar, bu akşam öğretmen bey geliyor.."  diye konuştu Ferhat Bey, kızının alnını öpüp boynunu okşadıktan sonra. Birbirlerine gülümsediler.

Gülayşe sonra mutfağa adımladı, üç yengesi bir kenarda dolma sarıyordu, anası da tenceresinin başındaydı.
"Öğretmeni çağırmış babam bu akşama,"  dedi, tezgaha yaslanıp kollarını kavuştururken. "İyi hazırlanalım diyor."

"Akoğlu ocağı kızım burası, ne zaman kötü soframız olmuş, hamd olsun Mevlama.."  diye cevap verdi anası. Gülayşe kafasını salladı. Sündüs yengesi ona yan bir bakış attı. Vardı bu kızda son zamanlarda bir haller bir neşeler ama, haydi bakalım diye düşündü. Hep bir elden öğretmen bey için hummalı hazırlığa giriştiler...

  Albaranların hane halkında ise ayrı bir hazırlık vardı. Bugün Gazâl'in kız evine iftara gideceklerdi hep birlikte. Aldemir ve kardeşleri sabahtan tarlada çalışmışlardı. Aldemir yolda atlarla uğraşmak olmasın diye, köyde sadece üç kişide olan traktör istemeye gitmişti muhtardan. Gazâl bir oraya bir buraya seğirtiyor, mutlu mutlu koşuşturuyorken, bir an durgunlaştı. Emine onun gözlerinin buğulandığını gördü, ne olduğunu sordu.

"Memed'i merak ettim,"  dedi. "Ne yapıyor kim bilir? Oruç tutarken çok başı ağrır onun. Yine ağrıyor mudur? Karnı doyuyor mudur?"

Gazâl, hem Memed'in bir an önce askerliğini bitip gelmesini istiyordu, hem de bu sürecin biraz yavaş geçmesini dinliyordu... Hâlâ gelmediğine göre Memed izin alamamış olmalıydı. Hâlâ gelmediğine göre Memed, Gazâl’e biraz olsun ikna olmuş olmalıydı. Ama er geç gelecekti. Gelince, Gazâl gidecekti. Aldemir de öyle dememiş miydi? Gelince gidersin demişti...
Aldemir’e iki santim yaklaşsa, heyecandan bayılacak gibi oluyordu Gazâl son zamanlarda. Hele Aldemir’in onu güzel bulduğunu itiraf ettiği o günden sonra, eli ayağı hep birbirine dolaşıyordu. Ya duyarsa kalbinin sesini, ya anlarsa bu halinin özünü diye Gazâl’in ödü kopuyordu. Kocasının her hareketini an be an izleyip ezberliyordu. Belki bir gün çok özledi, o zaman hatırına getirmek isterdi. Unuturum diye geçiştirdiği adamı, daha ayrılık vakti gelmeden aklına kazıyordu. Burnunu nasıl kaşıyor, başını arkaya atıp nasıl kahkaha atıyor, ahırdaki koca tosun hiç korkmadan boynuzlarından tutup nasıl seviyor... Gazâl Aldemir’i gözleri ve gönlüyle takip edip duruyordu.
Ayrılık vakti yakın, diye depreşti içinde bir felaket tellalı. Gazâl’in yüreği çökecek gibi oldu.

"Üzülme yenge, şunun şurasında ne kaldı ki? Ağan gelince onu kendi ellerinle yedirirsin..." Emine, Gazâl’e teselli verdi kendince, ama sonra aklına gelen şeyle durakladı. Bir ağırlık inmişti boğazına, Emine, hüzünlendi birden, kalbi acı acı attı, "Ağan gelince..."  dedi, "Yenge, ağan gelince gitmeyeceksin değil mi?"

Bir an bakıştılar.
Gazâl gözlerinin dolduğunu hissetti, ne diyeceğini bilemedi. Dışarıdan gelen traktör sesi yetişti imdadına.
"Aldemir geldi."  dedi, ayağa fırladı, Emine de arkasından.

Al Civan, traktörün şoför koltuğunda, direksiyonu ustaca çevirerek evin önüne giriş yaptı. Herkes dışarı toplaşmıştı. Traktör durdu, Aldemir, üzerinde kısa kollu mavi kareli gömlek olan kocasının, bir çırpıda traktörün sırtından yere atladığını gördü. O yakışıklı yüzü gülüyordu.
Oğlanlar, bilhassa Aslan ışığa çekilen pervane gibi traktöre yaklaştılar. Aslan, traktörün toz toprak içinde kalmış kocaman lastiklerini, kırmızı önünü okşadı.

YarkıyısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin