YİRMİ DOKUZ

28.9K 1.6K 256
                                    

Vedamızdan önceki son bölüm. Beni epey duygulandıran bir bölümdü zira Gazâl ve Aldemir hariç tüm karakterlerimize bu bölümde veda ediyoruz.. Bunu göz önünde bulundurarak okuyunuz bence :')

YARKIYISI 29:

Aylar geçip gitmişti. Herkesin gıpta eden bakışları arasında Gazâl, gebeliğinin sonunu tamamladı. O nisan gecesi sancısı tuttu. Erkekler, kadınlar rahat bir şekilde hareket edebilsin diye dışarı çıktılar. Ebe kadın, Cevriye Ana, bir de onun hemşirelik okuyan torunu eve doldu. Aldemir, Fırat, Memed avluda bekliyordu. Gün ağardı, sabah oldu, kuşluk geçti. Gazâl hâlâ sancı çekiyordu.

Aldemir'i zorla oturtmuşlardı. Memed ile birlikte bembeyaz kesilmiş bir suratla, avlunun girişinde oturuyor, elini avucunu sıkıyor, saçlarını avuçlayıp kaşıyordu. Kaç zamandır iyice ağırlaşmıştı karısı. O incecik vücudunda kocaman bir bebek taşıyordu. Karnının büyüklüğünden belliydi. Bel ağrısı, mide yanması çekiyordu... Midesi bulanmıştı ilk aylarda. Buna rağmen yiyordu Gazâl. Yavrusu iyi beslenebilsin diye yiyordu. Aldemir bir gün kasabaya gitmiş, hafta hafta bebeklerin gelişimini anlatan bir kitap almıştı. Onu defalarca okuyup duruyorlardı. Hangi hafta, ne şekilde gelişiyor, hangi organı belli... Evlatlarının sağ salim doğması için dualar, zikirlerde bulunuyorlardı.

Dün gece bıçak gibi giren bir sancı ayırmıştı onu karısından. Çıkmak istememişti odadan, ama dinlememişlerdi. Zor bela ayırıp indirmişlerdi aşağı. Fırat gelmişti, Memed gelmişti. Onları ayıp diye avludan da çıkarmak istemişlerdi, ama Memed,

"Ben ağasıyım, kardaşımın yanında olmak istiyorum, ayıp olan nedir? Ben buradayım, çıkmam." demişti.

Bekliyorlardı... Sıcak bir nisan günüydü ama üşüyordu Aldemir. Tir tir titriyor derin derin veriyordu nefesini.

Gazâl...
Yukarıda.
Doğum sancısı çekiyor.
Ve o yanında değildi...

Sesi soluğu çıkmıyordu. Çığlık atmıyordu. Sesini duymuyordu. Emine'yi aşağı inerken yakaladığında, neden sesi duyulmuyor diye sorduğunda, bacısı, yengem öyle çok bağırıp çağırmıyor ağabey, demişti. Aldemir o zaman ümitle, o zaman çok acı çekmiyordur ha gülüm diye sormuştu.
Ama Emine'nin öyle bir susuşu vardı ki... Tek kelime edememişti Al Civan. Bir ağırlık çökmüştü bağrına. Emine hızlıca yukarı çıkmış, o ayaklarını sürüye sürüye gelmiş Memed'in yanına oturmuştu. O zamandan beri böyleydi. Böyle ses soluk çıkarmadan, önüne bakarak duruyordu...

Gazâl... Beli dal gibi, kolu kaşık sapı gibi Gazâl... O koca çocuğu nasıl doğuracaktı? Kolaylık vermesi için Rabbine dua etmeye başladı Aldemir... Zaten doğum başladığından beri dilinden eksik olmuyordu dua...

Bir baş belirdi yukarıda. Aldemir ayağa fırladı. Cevriye Kadın idi bu. İki büklüm bir şekilde dışarı çıktı, biraz soluk aldı.

Aldemir başını yukarı doğrultarak;
"Cevriye Ana! Haber var mıdır?!" diye sordu.

Cevriye Kadın, az gören gözleriyle baktı aşağı doğru.
Al Civan... Dalgelin'in kocası.
Sevdalarına ilk tanık olan, sevdalarını ilk fark eden kişiydi Cevriye Kadın. Durdu, derin derin soludu...
"Sabır.... Sabır oğlum... Az daha sabır..." dedi kısık bir sesle. Aldemir'in omuzları çöktü, kalktığı yere geri oturdu yavaşça.

Baba olmak sultan olmaktı... Anne olmak dünya doğurmaktı.
Aldemir tüm bunların bir an önce gerçekleşmesini istiyordu. Bir an önce canından çok sevdiği karısıyla kendinden bir parçayı, evladını kucağına almak istiyordu. Onu görmek, kime benzediğini bulmak, kokusunu ciğerine çekmek için sabırsızlanıp duruyordu. Kız mı erkek mi merak ediyordu ama en önemlisi sağlıklı olması diyordu. Gözlerine ilk baktığında, sesini ilk duyduğunda çocuğu ne tepki verecekti, o anları yaşamak istiyordu.
Ama Gazâl.. Gazâl, acı çekiyordu ve Aldemir'in bütün kemikleri sanki çatır çatır çatırdıyordu.

YarkıyısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin