Bir Ödev Meselesi

49 8 3
                                    


Sabah çocuklarla yaşadığımız coşkulu hava ve eğlenceli konuşmanın akşamındaydık. Sezer'in ödevini yapmak için kütüphaneye gelmiştik. Alması gereken kitaplar, incelemesi gereken dava dosyaları vardı. Bu yüzden de yardımcı olmamız gereken çok nokta vardı. Elbette ki dava dosyalarına biz bakamazdık. Bu kısım Sezer'in kısmıydı. Kitaplardan da biz sorumluyduk. 

Gece geç saatlere kadar ödevin bir kısmına kadar gelmiştik. Ertesi gün de biraz daha ilerletmek için sözleşmiş ve ayrılmıştık. Sezer kendisini evine bırakmamı istemiş ben de kırmamıştım. Araba ile geldiğim için kitapları ve dosyaları taşımak kolay olurdu. Ayrıca bu kadar eşya ile eve gitmesi eziyet olurdu. Evi kütüphaneye uzaktı. 

Kırmızı ışıkta durduğum sırada arkada bulunan dava dosyalarından birisini almış ve incelemeye başlamıştı. Merakıma yenik düşerek elindeki dosya hakkında soru sormuştum.

"Ne davası o?"

Sezer kafasını kaldırmış ve küçük bir gülümseme ile cevap vermişti. 

"Davam hakkında size bilgi veremem beyefendi."

Kahkaha attığım sırada Sezer de gülmüştü. Bu günü kesinlikle kutlamamız gerekiyordu her yıl. Resmen 'Kahkaha Atan Sezer Tutulması' yaşıyorduk. Güldükten sonra da cevap vermişti.

"Dava dosyaları yaşanmış davalar değil. Hocanın kurguladığı davalar. Her birimize ilgilenmemiz için birkaç dava verdi. Bu davaları çözmemizi ve bir yazı yazmamızı istedi. Ayrıca çevremizdeki insanlara da dava hakkında soru soracakmış. Eğer birisi dava bilgilerini sızdırırsa onu dersten bırakacak muhtemelen. Gerçi bu bilgiyi derste vermedi ben bir hoca ile konuşurken duydum. O yüzden merak etmeye devam edebilirsin bu bilgileri veremem. Hukuk öğrencisiyim olum ben."

Kırmızı ışık yeşile döndüğünde arabayı hareketlendirdim. Bir süre daha sohbet etmiştik ödevi hakkında. Bilgi sınırlarını elbette aşmamıştı. Ben de saygı duymuştum bu duruma. 

Evine geldikten sonra kitapları taşımasında yardımcı olmuş ardından da vedalaşıp evime doğru yol almıştım. Her ne kadar bugün yanında kalmak istesem de her zamanki gibi reddetmişti. Küçücük yaşlarından beri yalnız yaşaması canımı yakıyordu. Ailesinin bu kadar rezil insanlar olması gerçekten üzücüydü. 

Evime geldiğimde Doğan'ı kapımın önünde buldum. Birkaç saat önce birlikteydik ve bizden ayrılmıştı. Evime gelecekse niye ayrı gelmişti ki?

"Doğan, ne işin var olum senin burada?"

Eğik kafasını kaldırdıktan sonra dolu olan gözlerine baktım. Anlaşılan yine kalbi hasar almıştı zavallı Doğan'ın. 

"Kapımın önüne gelmişti. Ben de eve hiç gitmeden direkt sana geldim."

Derin bir nefes alarak ayağa kaldırdım. O da derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Omzuna vurarak içeriye ittirdim. Sessizce kapımın önüne gelmiştik. Kapıyı açıp içeri girerken bile çıt çıkmıyordu. İçeriye girdiğimde Doğan kendini salondaki koltuğa atmıştı. Duş alacağımı söyleyip çayın suyunu kontrol etmesini ve çayı demlemesini söyledim. Onayladıktan sonra ben de günün yorgunluğunu duşla atlatmak için kendimi ılık suyun altına bıraktım. 

Yaklaşık yarım saatin ardından rahatlamış bir şekilde çıktım banyodan. Odama geçip eşofmanlarımı üstüme geçirdim. Saçlarımı da havluyla kuruladıktan sonra mutfağa ilerledim. Çay çoktan demlenmişti. Memnun bir şekilde raflardaki tabaklara uzandım. İki tabak çıkarttıktan sonra dün hazırladığım keki dolaptan çıkartıp kestim. Güzelce dinlenmişti. Dilimleri tabaklara koyduktan sonra da çayları da koyup bir tepsiyle beraber salona ilerledim. Doğan, kafasını koltuğa yaslamış tavanı izliyordu. Öksürerek girdiği trans halinden çıkmasına sebep olmuştum. Hafif korktuğuna adım kadar emindim. Elimde gördüğü tepsi ile yüzü gülmeye başlamıştı. 

Geleceğin Yarası (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin