Yazar'dan
Güneş dört saatlik için de olsa doğmuş yeni Arfehs dünyasın'da ki toprakları aydınlatıyordu. Nazlı nazlı düştü ışıkları kalelere, kulelere, elflerin ve düşmanların üzerine.
Prens klavj ve Tullin dask at üzerinde yaylana yaylana geliyordu sahil kıyısı'na
'imparator babam beni şu anda böyle görse ne derdi?' diye düşündü prens klavj, imprator Yuraset için prens'lik çok önemli bir davaydı. Kendisinden sonra yerine geçeceğini her fırsatta söylemişti.
'cevabını bildiğin sualler sormaya bayılıyorsun.' dedi iç sesi.
At'tan indiler. Attıkları her adımda aklına dayı'sı prens Awadruael geliyordu, kiberas'ın gündüz gümüşü çayırın'da olduğunu ondan öğrenmişti. Perpole ovasın'da iken kiberas'a azıcık yalan söyledi, juivye'nin aklını okuduğuy'la ilgili.
'Sen haklıydın klavj, biz onu öldürebiliriz ama yine de onun korunmasız olduğunu düşündükçe sana haber vermek istedim. İçim hiç rahat değil.' demişti prens Awadruael, turuncu saçları ay ışığı altında sönük sönük parlıyor, mavi gözlerinden endişe akıyordu.
'korunmasız?' diye tek kaşı havada bir bakış attı prens Awadruael'e.
'Babam kral prastek'ten özgürlüğünü temenni ederek kaleden ayrılmak istediğini söyledi. Kral'da kabul etti, onu lesandhuir'de ki gündüz gümüşü çayırı'na yerleştirdi.' dedi prens Awadruael.
"Nereden dalalım dersiniz." Diye sordu Tullin dask.
Deniz'in suları kabarmış, dalgalar beyaz baloncuklar'la gelip gidiyordu.
"Herhangi bir yerden sorun olmaz." Dedi prens klavj, üzerindeki sarı uzun kollu kadife ve zırh gibi oturan yeleğini çıkardı, ipek gömleğini de bir kenara koydu.
Tullin dask'un ise her an elflerin daha da bir bizzati tanrı elinden çıktığını düşünüyordu.
İki'si bir denize daldılar, prens klavj tullin'e göre oldukça ajantajlıy'dı. Ölümsüzlük'le onurla'nan ciğerleri dayanıklıydı.
Suyun serinliği tüm kasları ile sevişmeye başladı, ta ki hissedilmeyene kadar.
Tullin dask, prens klavj kadar derinlere yüzememiş, biraz yukarı'dan deniz kızı gibi yüzen adamı gözetliyordu.
Ayakları bir pervane misali suyu dövüyor ilerliyordu. On dakika yüzmenin ardından deniz'in dibinde'ki şehrin kalıntıları görüldü, yıkılmış bir kale'nin beton sütunu diğer taş'lar ve heykeller gibi aşınmış, yeşil deniz yosunları'nın istilasına maruz kalmışlardı. Unutulmuş şarkı sözleriyle aynı kaderi yaşamıştı bu harabe şehir.
Bir vakitler yaşayan deniz halkından geriye eşsiz yapıların çöküşü kalmıştı.
Prens klavj çatlak taşların ve sütunlar'ın etrafında yüzüyor, melez elf gözleri her hangi bir deniz kızı pulu arıyordu.
Deniz tabanın'da ki yerde bulamayınca cesaret edip şehrin ve evlerin içine girdi.
Eski, yosunlu boş sandıklar, havuz çukurları ve yere saçılmış kupalar, karşıladı kendisini. Oldukça'dan da fazla ürkütücü ve terk edilmiş bu şehir evler ve yapılar karanlık gölgelerin ve doğmamış kötülüklerin de rahmi gibiydi her an her şey olabilecek tekinliktey'di.
Bu eşya ve sandıkların da içinde, dışında çevresinde tek bir pul yoktu.
Buradan ümidini kesti ve ayrıldı, daha büyük bir sahanlık'tan kale'nin içine deniz kraliçesi dafilyaw'ın o meşhur odasına girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ektasyan Geçidi
FantasyKiberas Adams herkesin gıpta ile baktığı taşradan dönemin popüler ingilteresine gelen tatlı bir hanımefendi. Herkesin bir hikayesi vardı kiberas'ın ise anlatacak birden fazla hikayesi oluşacaktı. Tanrının kutsal evrenini görecek ve bir daha asla ay...