1.8

4.1K 370 43
                                    

19.08.2022
(17:34)

Gölge bir kenara geçtiğimizde kendimi yere attım ve Kıvanç'a baktım.

"Kahve içmeyecek miydik?" diye sordu, yanıma otururken.

"İçeceğiz, şuradaki merdivenlerden çıkınca güzel bir kafe var oradan deniz harika görünüyor. Ama o 127 basamağı çıkmadan önce bu ağacın altında serin serin dinlenmek istedim."

Hafifçe gülerken, ellerini geriye koydu ve omuzlarını gevşeterek yere kırk beş derecelik açıyla uzanıp denizi izlemeye koyuldu.

"Sever misin deniz manzarasını?" diye sordum. "Ben yeşilliği severim, orman havası daha huzurlu gelir bana ama denizi izlemeyi de seviyorum fakat sadece serin akşamlarda. Güneş sıcağında, nemli havada ya da kış soğuğunda, rüzgarla değil, böyle zamanlarda..."

"Betonlaşma karşıtı değilim. Yüksek bir plazadan şehri izlemeyi severim, özellikle de günbatımı sırasında... En büyük hayalim New York'ta yüksek bir binadan gün geceye karışırken şehrin manzarasını izlemek," dedi Kıvanç.

Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "Ben senden hep egzantirik şeyler bekliyorum ve sen de, hep beni şaşırtıyorsun," dedim.

"Falcı olduğumdandır," dediğinde, gülerek ona elimi uzattım.

"Bugün ne göreceksin, baksana?"

Elimi tutarak kendine çekti ve başını öne eğerek elime bakmaya başladı. "Çok para çıkacağını görüyorum," dedi.

"Ciddi ol!" derken, gülüyordum.

"Sen ciddi değilsin ki, olamıyorum," dedikten sonra başını kaldırıp bana baktı. Gölgede gözlerindeki kızıllık yeniden kahverengiye dönmüş ve koyulaşmıştı. Böyle karanlık loş ortamlarda, gözleri iyiden iyiye koyulaşıp siyaha dönüyordu.

"Şimdi ciddi olacağım ama, dikkatle dinle," diyerek önce bağdaş kurdu sonra da sol elimi daha sıkı tutarak parmaklarımı hafifçe büküp avuç içimi daha da açtı. İşaret parmağı bileğimin iç kısmından baş parmağıma doğru olan eğri çizginin üstünden geçerken, "Hayat çizgisi," dedi. Ardından parmağını çekmeden sağa doğru hafif eğimli bir çizgi daha çekti. "Akıl çizgisi." Parmağını kaldırıp, işaret ve orta parmağımın arasındaki derinlikten parabol alır gibi sağa çizik attı ve "Kalp çizgisi," dedi. Yüzük parmağımdan inen ince ve soluk olan dördüncü çizgiyi gösterirken de, "Bu herkeste olmaz, nadir insanlardansın..." dedi.

"O ne çizgisi?"

"Kader."

"Nasıl yorumlanıyor bunlar?"

"Kalpten başlayalım," diyerek işaret ve orta parmağımın arasından başlayan çizgiyle eğimi tekrarladı. "Orta parmağa yakın olduğu için, bencil olduğunu söyleyebilirim ve eğimin açıklığı da gösteriyor ki duygu ve hislerini oldukça rahat bir şekilde ifade edebiliyorsun." Başını kaldırıp bana baktı. "Konu hislerin olduğunda utangaç değilsin, ancak bencilsin. Bu yüzden ilişkilerinde dalgalanmalar olabilir..."

"Yaa..." diyerek gözlerimi kaçırdım. Nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmiyordum.

"Akıl çizgin derin, uzun ve düz; netsin ve gerçekçi düşünüyorsun. Pek hayalperest bir insan değilsin, hayatı parlak renklerle bulanık görmek yerine net görmek istiyorsun. Hayaller yerine gerçekleri, yaşanacak anları istiyorsun..." dedikten sonra altındaki çizgiye geçip bileğimin içine kadar yavaşça parmağını avcumda hareket ettirdi. Hızlı bir şekilde, adeta kendini kaptırmışçasına konuşmaya devam etti. "Hayat çizgin, uzun, derin ve eğri; zinde, enerjisi bol birisin. Aktif bir yaşamın insanısın, durağanlık ve monotonluk senin için sıkıcı olabilir. Heyecanlı, sürprizlerle dolu bir hayatta, gerçekten yaşadığını hissedebilirsin."

Hafifçe gülümserken, kader çizgisi dediği çizgiye geçti. "İlk defa kader çizgisi olan birine denk geldim. Bunu yorumlamak benim için felaket heyecan verici," derken, bana baktı. Dudakları sevimli bir şekilde yukarı kıvrılmıştı. Heyecanla, işaret parmağını aşağı yukarı kader çizgisi dediği yerde kaydırdı.

"Etrafındaki insanların hayatını şekillendirmesine izin veriyorsun, kırık ve ayrı iki çizgi var," derken, "Bu çizginin geliş açısına göre, tutkularını yaşıyorsun bu çizgiye göre de biraz..." bana bakıp kaşlarını kaldırdı. Sorgular bir ifade vardı yüzünde. "Resesif misin?"

"O ne?"

"Pasif? Çekinik?"

Başımı iki yana salladım, "Ne konuda?" diye sordum.

"Belki de korkularınla bağlantılıdır. Gördüğüm kadarıyla pasif yapıda değilsin, çok baskın da sayılmazsın gerçi o yüzden ara düzeydesin diyebilirim..." dedi ve avucumu düz bir şekilde kendi avucunda açarken, "...kısa parmaklar, geniş avuç içi..." diyerek, konuşmayı sürdürdü.

"...ateş, hevesli ve iyimsersin; bazen egoist ve duygusuz olabiliyorsun ama fevriliğin geçince çok derin düşüncelere ve hislere sahipsin."

"Öyle miyim?"

"Fevri olduğunu öğrendim devamını da zaman gösterecek," derken bana baktı ve elimin altındaki elini kapatarak elimi avucunda yumruğa çevirdi. Benimkinden uzun olan parmakları avucundaki elimin etrafını sararken "Benim el şeklim su," dedi.

"Ne anlama geldiğini bilmiyorum," dedim, "Bu kadar şeyi elime bakarak saymana da anlam veremiyorum," derken şaşkındım. Daha önce falla hiç işim olmamıştı, ne anlam yükleyebilirdim ki bunlara?

"Bir anlam yüklemek zorunda değilsin, el falı bilimsel değildir zaten. Uydurma mitler gibi düşün," dedikten sonra elini yan çevirdi ve yumruk elimin dış kenarına işaret parmağını koyup, "Bu çizgilere göre iki çocuğun olacak," dedi. Sonra da kendi yumruğunun kenarını gösterdi. "Benim de iki çocuğum olacak ve eğer buraya bakarsak o kadar çok insanın iki çocuğu olacak ki, aklın durur. Kısırların bile! Ki, ben eşcinselim. Benim çocuğum olamaz..."

İstemsizce gülerek Kıvanç'a baktım. Bu işten gerçekten keyif aldığını görebiliyordum.

"Ama beklediğimin aksine iyi bir elin var," derken elime baktı. "Bana geliş şeklinden olsa gerek, falına ilk baktığımda içimde olumsuz duygular uyandırmıştın ama şimdi ciddi bir şekilde bakınca kaderin de hayatın da güzel bir eğimde, kalbin biraz bencil ama bence o da olması gerektiği kadardır. Mantıksal ve gerçekçi bir insansın, ki bu bence doğru."

"Ama bu da güzel bahane," dedim, gözlerimi gözlerinden ayırmazken.

"Bahane olan ne?"

"Yarım saattir elimi tutuyorsun," diyerek daha da gülümsedim. Sanki elimi tuttuğunu yeni fark etmiş gibi elimi bıraktı ve bana kaşlarını kaldırarak baktı.

"Pardon."

"Sorun değildi, iyiydi aslında. Neden bıraktın?"

Bana bakarken, hafifçe güldü. "Beni kafeye götürecek misin?" diye sordu.

"Götüreceğim, sadece beş dakika daha oturalım."

"Tamam," dedikten sonra denize döndü, bense ona bakmaya devam ettim.

Hâlâ buralarda bekleyen var mı? :):):) Hikayeyi bitirmeye geldim 🤭

Falcı | #textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin