başlamadan önce heeseung'un cover'ını açmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
açtınız mı?
iyi okumalar öyleyse.elinde gitar karşımda beni altüst etmeyi umursamadan çalmaya başlıyorsun.
one touch and you got me stoned
higher than i've ever known
you call the shots and i followheeseung hyung'un sesi arka planda kalıyor çünkü ona odaklanamıyorum. parmaklarınla uyumlu bir şekilde titreşen tellere bakıyorum, ritmi tutarken aldığın surat ifadeni izliyorum. bir kere göz göze gelsek şu an atlarım üzerine.
sun rise but the night still young
no words but we speak in tongues
if you let me i might say too muchcayır cayır yanıyorum, kamp ateşi yanımda halt etmiş, kalp atışlarımı dizginleyemiyorum. aşık mıyım neyim? bu ortamı hazırlayan heeseung hyung'un yanaklarından öpeyim. kafiyeli mi düşünmeye başladım ben lan? yığılmazsam iyi bir yerlere. atmosferi açıklayabilecek bir durumda değilim.
sunoo kolumdan dürtüklüyor beni, anca 3. dokunuşunda kendime geliyorum. kafasıyla işaret ediyor katılmam için. saçmalama bakışı atıyorum, ortamı bozma ve kendimi rezil etme niyetinde asla değilim. ama ethan hyung öyle düşünmüyor olsa gerekti ki ''jungwon burası senin.'' diyerek bana bırakıverdi.
yutkundum.
your touch blurred my vision
it's ur world and i'm just in it
even sober im not thinkin' straightönce ağabeyime bakarak başladım söylemeye, her zaman öyle yapardım çünkü. biraz daha kendimden emin hissedince başlardım gözlerimi çevirmeye. neden bilmiyorum ama herkes susuyordu, sadece benim sesim ve heeseung hyung'un arka vokali, bir de gitarının sesi. sana bakmaya pek istekliyim aslında içim içimi yiyor.
'cause i'm off my face, in love with you
i'm out of my head, so into you
i don't know how you do it
but i'm forever ruined by youyapıyorum ama, bakıyorum sonra. geliyoruz göz göze ve kaçırmıyorum bu sefer. hafiften gülümsediğini de görüyorum. sen çevirmeden ben de çevirmiyorum başımı. kazandım gibi. bırakıyorum kendimi şarkının ortasına, yeterince hissediyorum zaten.
heeseung hyung artistlik yapacak ya hani, aldı jake hyung'u yanına sarıldı öyle devam ediyor söylemeye. başlayacağım ama ha. bu bizim romantik ortamımızdı. kıkırdamadan edemiyorum üzerine bir de riki ''sizden nefret ediyorum.'' nidaları yükseltince iyice kaybediyoruz hepimiz.
yavaş yavaş geliyoruz şarkının sonuna, düşüyor iyice tonu.
and i don't know how you do it
but i'm forever ruined by youbakışlarını üzerimde hissedince kaldırıyorum başımı, gözlerinde ilk defa gördüğüm bir ışıltıyı yakalıyorum sonra. pek kısa sürüyor çünkü bir anda herkes bağırarak garip övgüler yağdırıyor.
sanki söylemek istediğin bir şey var da gürültüden dolayı yuttun geri.
ayaklanıp marshmellow'ları unuttuğumuzu söylüyor ve yanımızdan ayrılıyorsun. bu esnada ben evrenimize geri dönüyorum ve sunoo ile itişip kakışırken heejake'e bir yandan da laf yetiştiriyorum. garibim sunghoon hyung bizi ayırmaya çalışıyor. içimdeki bir dürtü yanına gelmemi söylüyor. dinlemeyeceğim de ne yapacağım? vardır bir bildiği. çadırınızın perdesini aralayıp yanına geliyorum ağır adımlarla.
''jake hyung çubukların yerini bilmediğini söyledi, yardıma geldim.''
''sesinin bu kadar büyüleyici olacağını hiç tahmin etmemiştim.''
yutkunmadan edemedim.
(ゝ。∂)ノ ᵕ 。 ̫🛺🍃˳ 𝅄¡! ﹟☆༚.°
heeseung'un sesi yüzünden ağlarken bulanık bir görüş açısıyla yazdığımı söylemek isterim öncelikle. benim için en anlamlı bölümlerden biri oldu, klişe de olsa seviyoruz işte. umarım keyif alırsınız <33
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TFW | jaywon
Fanfictionben yang jungwon, lise hayatım boyunca jay hyung yüzünden kah güldüm, kah ağladım, kah üzüldüm. kah kahroldum kıskançlıktan yastıkları ve sunoo'yu yemeyi denedim, kah aşkımdan çılgına döneceğim diye kendime gelmeyi denedim. ben var ya ben millete ah...