artistik patinaj hakkında pek bir bilgim yoktu öncesine kadar, okulda ve kitaplarda kim yuna'dan çok fazla bahsediliyordu ama yine de hiçbir zaman ilgimi çekmemişti.sunghoon hyung'u izlememiştim çünkü.
buzun üzerinde bir kuğu gibi süzülüyordu ve biz geriye kalan altı kişi hayretle izliyorduk onu.
şu an gözlerimle gördüklerim asla ortaokulda arkadaşlarımla eğlence olsun diye gittiğim buz patenine benzemiyordu. ağzım açık, büyük bir hayranlıkla bakıyordum ağabeyimin göz alıcı en yakın arkadaşına. sunoo'ya da bakıyordum çaktırmadan arada, onun hâlini ne ben söyleyeyim ne de siz bilin. aptal aşık.sunghoon hyung, geçen sefer de söz verdiği gibi bitirişini yapmış ve biraz da buz püskürtmüştü. sunoo daha önce sözünü almıştı da ondan, yüzündeki çocuksu gülüşü görmek her şeye değerdi. elimizdeki peluşları bize 'nasıldım ama? beğendiniz değil mi' edasıyla bakan sunghoon hyung'a fırlattık arzuyla. sunki ve ben çoktan tezahürat yapmaya başlamıştık bile.
''eski bir arkadaşımla buluşmak gibiydi.''
—
''jay hyung gelsene, tüm gün kenarlardan tutunarak mı gezineceksin?''
''ben gayet iyiyim böyle.''
''olmaz öyle. bekle.''
ağabeyim ve sunghoon hyung eskiden beri buraya geldikleri için oldukça iyilerdi, heeseung hyung da şaşırtıcı bir şekilde onlardan geri kalmıyordu. yarış dahi yaptılar, bu esnada riki de onların peşinden gidiyordu. riki beni şaşırtmamıştı gerçi, her şeyde yetenekliydi ve bilmediklerini de hızlıca kapabiliyordu. sunoo ve ben de az biraz biliyorduk ama hâlâ denge kurmakta sıkıntılarım olduğunu iknâr edemezdim.
gel gelelim jay hyung'a, geldiğimizden beri pek de istekli görünmüyordu. açık bir kitap gibi olduğundan biliyorum -ya da aşık olduğumdan- gerçekten iyi olmadığı şeyleri denemekte hevesli değildi hiçbir zaman. sunoo ve ben onu ikna etmeye çalışmıştık biraz, sonrasında sunghoon hyung bizim salağı yanına çağırınca ortamdan ışık hızında ayrıldı tabii, en son ona doğru ilerleyip kötü polisi oynamaya kararlıydım çünkü öyle suratsızdı ki ikna olmuyordu yanımıza gelmeye bir türlü. ee jungwon bunu kendini rezil etmeden yapabilir miydi peki? tabii ki hayır. jay hyung ile aramızda iki metre kadar bir mesafe vardı ki yere kapaklanır gibi oldum. sonda havalı bir pozla bitirdiğim için kurtarmış sayıyorum kendimi ama ben.
endişe dolu bakışlarını fark ettığimde ise içimi garip bir his sarmıştı bile. ayağa kalkmaya çalışırken kolumdan tutup yardım edişinin de bir hayli etkisi olmuştur.
''bana gelmeye çalışırken bile kendini incitmeyi başarıyorsun cidden jungwon. dur şurada işte.''
''hah, sen buna incinme mi diyorsun? geçen yılların hesabını nasıl vereceksin?''
söylediğim şeyin kafasını karıştırdığını biliyordum, zaten öyle bir bakıyordu ki benim ağzımdan çıkmasıyla kendime küfretme seansım da başlamıştı. boşboğazlık etmiştim bir nevi onun yüzünden canımın yandığını da dile getirmiş oldum. şükür ki tanrıya pist soğuk olduğundan ben kızarmaya başlayalı oluyordu biraz, yoksa altından çıkamazdım bu kızarıklığın.
ağzından tek kelime çıkmasına fırsat vermeden tutmuştum elinden geçirmiştim parmaklarımızı iç içe. böyle durumlarda kafa karışıklığı yarattıysan bir önceki yaşananı unutturmak için daha da kafa karıştırıcı bir şey yapman gerekirdi.
bir de, tutayım artık elini yeter yani.
ellerim terler hep benim, o yüzden hiçkimsenin elinden tutamadım daha önce, ağabeyim hariç.
onun da elleri leş gibi terlediği için buna sürekli güler dururduk. şimdi ise ellerim soğuktan üşüdüğü için sıkıntı yaratmıyor, birkaç dakika sonrasını bilemem gerçi. terlemeye başladığı an bırakmaya kararlıydım elini.''ne yapıyorsun sen şu an tam olarak?''
''düşme diye elini tutuyorum?''
''iyi tamam, sıkı tut düşersem pahalıya mal olur.''
''götüm.''
bir süre böyle atışarak devam ettik buzun üzerinde ilerlemeye. ellerimin ısınmaya başladığını hissediyordum. bırakasım da gelmiyordu ama yavaştan hazırladım kendimi. jay hyung'un dengesini bozmak istemiyordum.
sonra yavaşça bırakmayı denedim elini, yere düşmemiz bir oldu çünkü jay hyung düşerken beni de çekti. popo aşağı oturduk gerçekten de. gülüp gülmemek arasında kaldım bir, onun da kendini tuttuğunu görünce gülmeye başladım. neden elini bıraktığımı sordu.
''ellerim terlemeye başlamıştı, rahatsız olmanı istemedim.''
bakışlarının donuklaştığını gördüm, bir şey düşünür gibi bir hâli vardı. yavaşça ayağa kalktı, elini uzattı ve beni de kaldırdı. ellerimizi birbirine kenetlediği sırada ateşimin çıkıp çıkmadığını anlamaya çalışıyordum.
''nedense sana dair hiçbir şey beni rahatsız etmiyor.''
yüzüme en sıcağından bir gülümseme yayıldı, o an dedim ki, yapış lan dudağına. yakındır yapacağım gün de gelecek ancak o gün bugün değildi. çünkü bizim ışığımızı çalan bir ikili vardı. ağabeyim ve heeseung hyung olsun isterdim inanın.
bu gözler sunghoon hyung'u en yakın arkadaşımı öperken gördü.
* ੈ♡‧₊˚ 📨🎧 ᰱ ◌💨°' 𓆪 ª
AAAAA BEN GELDİM. birazcık beklettim değil mi? beklediğinize değsin istedim o yüzden güzel bir bölümle karşınızdayım 🤩 keyifler nasıl? anlatın bakalım biraz sohbet edelim. yorum ve yıldızları da unutmayın lütfen uzun süre sonra en düşük yıldızı almış son bölüm. ☹️ yazar shō flop erada. öpüyorum hepinizi!! iyi okumalarrr ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TFW | jaywon
Fanfictionben yang jungwon, lise hayatım boyunca jay hyung yüzünden kah güldüm, kah ağladım, kah üzüldüm. kah kahroldum kıskançlıktan yastıkları ve sunoo'yu yemeyi denedim, kah aşkımdan çılgına döneceğim diye kendime gelmeyi denedim. ben var ya ben millete ah...