mevsimlerden sonbahar, kasımın da son haftaları. yerde bulduğum henüz düşmüş yaprakları kurutup okuduğum kitapların arasında saklamak gibi bir alışkanlığım var büyükannemden kalan. birlikte yapardık önceden ama şimdi yanımda olmadığı için tek başıma yapıyorum. ayrıca sonbahar benim yerime kurutma işini de üstleniyor şu sıralar. sadece onları kurutmakla da kalmam genellikle, kitabın hangi sayfasındaysa o kısımı okur, aklımda canlanan resmi yaprağı da kullanarak bir şeyler karalarım oraya. çizim konusunda pek yetenekli olduğumu söyleyemem ancak bu tamamen bir zevk işi, mükemmel olmak zorunda değil.yine de illa mükemmel olması gereken bir şey varsa, o da sensin jay hyung.
mükemmelsin.kelimeleri doğru ve yerinde kullanmakta zorluk çekiyorum, kalem elimdeyken dalıp gidiyorum ama yine de yazacağım. unutmak gibi bir yanılgıya düşeceğimi sanmasam da kalsın istiyorum, akılda her zaman kalmıyor fakat yazı hiç kaybolmuyor.
sonbahar çok yakışıyor sana. üzerinde açık renkte bir boğazlı, atkın ise aksine koyusundan kahve, kombinini tamamlayan yine kahvenin hoş bir tonundan kaban ve elinde bir buket çiçekle kapımda beliriyorsun. silin ağzınızın kenarından akan suyu, biliyorum ben sizi.
şaşırtıcı bir şekilde nereye gideceğimizi, ne yapacağımızı dahi bilmeden yanımda pek uyumlu duruyorsun. yine seni bozuyorum elindeki çiçekleri görünce, hiç unutmayacağım sanırım 'zaten sana değil, anneciğine getirdim.' diyişini. tüm gün dalgasını geçtin yüzümün aldığı ifade ile, oysa şaşkınlığımı gizleyememiştim sadece.
kaleme geçince birden aşk kuşu kesiliyorum farkındasınızdır, aşkımızı abartmadan anlatmayacaksam ne anlamı kalır zaten? gerçekte aslanlar gibi kükrüyorum çocuğa ama burada bülbül gibi şakıyasım geliyor işte.
gerçekten inanılır gibi değildin ama iddiamızı kaybedişinin ardından harbiden de gezdin bir hafta boyunca o iğrenç baskılı tişörtle tüm okulda. herkes anlamıştır artık aramızda bir şeyler olduğunu. olsun, varsın ben de yeterince belli olmadığını düşündüğüm için istemiştim bunu. çakallık damarlarımızda aşktan sonra akan ikinci en önemli şey. epey alay konusu oldun hatta öğretmenlerin diline de düştün, hiç de umursuyor gibi değildin. keyfin yerindeydi kesin bir yargıda bulunacaksam eğer. ben de tuttum sözümü, sana ayırdım hafta sonumu. söylemedim planımı ve neler yapacağımızı, sürpriz olsun da eğlenelim istedim. hiç bilmediğim yanlarımı gösterecektim sonuçta senin de heyecanlanmanı istedim.
ilk durağımız bir müzeydi, öyle sıradan bir müze değil. aranızda 'aman jungwon sen de vurdun dibine artık bunun' diyenler var gibi hissettim. oldukça renkli ve hareketliydi, son zamanlarda kurulan sergiler devasa ve beklentinizin fazla üzerinde olacak şekilde modernleşmiş. kalitesi inanılmazdı. ve öyle fotoğraflar çektik ki bazı heykeller ile görseniz karnınız ağrır gülmekten. biraz da jay hyung'un sayesinde gerçi. en sıkıcı ortamları bile kermese çevirebilir o, komik herif. seviyorum sahi.
müzenin çıkışı yakınlarda bir botanik bahçesinin olduğunu öğrenmemizle bir sonraki durağımızı birkaç saat öteye erteledik ve resmen kendimizi kaybettik. kokular olsun, çiçeklerin çeşitliğili ve konuştuğumuz insanlardan edindiklerimiz bizi bir süreliğine bambaşka bir yerdeymişiz gibi hissettirdi. ayrıca, ne zamandan beri çiçeklerle bu kadar ilgiliydin jongseong? öyle şeyler anlattı ki bana bu bilgileri kendi başına nasıl edindiğini ve ustalıkla hiçbir yanlışı olmadan öğrenebildiğini merak ettim. söylemeden de geçemeyeceğim, ilerideki evimizin de kocaman bir bahçesi olacak muhakkak ben notumu aldım hiç merak etmeyin.
bu durağımıza da veda ettikten sonra, lego'nun mağazasına girip bir süredir biriktirdiğim harçlığımı çatır çutur harcadım. hastalık gibi bir şeydi zaten, sen de farkındaydın jay hyung ama asla durdurmadın aksine gazladın 'şunu da alalım yaparız.' 'bunu da alalım kesin biter.'
bitmedi hiçbiri, hepsi üzerime kaldı.
sen de kucağımda uyuyakaldın.kalan legolardan asla şikayetçi değilim, ağabeyim ile birlikte bitiririz ve çok da zevkli olur ama asıl mevzu bu değil. kucağımda uyuyakaldın, saçlarını okşadım. farkında olmadan ağzını bebekler gibi şapırdattığına ilk kez şahit oldum ve yanaklarından öpmek istedim. yemin olsun çok zor tuttum kendimi, bir ara o kadar kararlıydım ki öpmeye milimler kalmıştı, çektim son anda. uyanırsan bir de şimdi çok üzülürdüm. bacaklarım ağrımıştı aslında biraz, uyuşmuştu ve sızlıyordu. bekledim uyanana kadar, uyanmadın da zaten sabaha kadar. ben de öyle kalakaldım.
ertesi günün öğleden sonrası, han nehri'nin güzel bir köşesine çekildik. her ne kadar yememem için canla başla savaşmış olsan da aldığım dondurmanın üzerine yılın sadece bir mevsimi değil, her mevsiminde dondurma yemenin normal olup olmadığı hakkında bir hayli uzun tartıştık. geliş sebebimiz bambaşkaydı oysa.
sunghoon ve sunoo'nun instagram'a birlikte koydukları pozları taklit ettik bir bir ve sonra hepsini gruba yükleyip telefonlarımızı da 'rahatsız etme' moduna aldık. akşam dönüşü yaşanılacaklara şimdiden hazırdık. kendi playlistinden açtığın müzikler bize eşlik ederken gün batımına yalnızca yarım saat kala başlayabilmiştik kitapların arasında saklanan yaprakları bulup çizimlerimizi konuşturmaya. açıkçası, her konuda yetenekli olan sen beni yine hayal kırıklığına uğratmamıştın. kendi halinde çiziminle uğraşırken ben de hayran hayran birkaç fotoğrafını çekmeden edememiştim, senin de ruhun duymuyordu zaten.
sonra birden bıraktın elindeki kalemi, sırt üstü uzandın. bir elini başının arkasına yaslayıp yastık niyetine kullanışın ve ardından yanına gelip uzanmamı beklercesine bana bakman gitmiyor aklımdan, yok yani silinmiyor o görüntü. biliyor musun jay hyung bazen iç güdüsel olarak hareket etmek, kalbinin sesini dinlemek iyi geliyor insana. o an kalbime uymasaydım, sana sarılmış bir şekilde gözlerim kapalı tenimizi okşayan rüzgarı hissedemeyecektim.
pekala belki de kasım ayının son haftası pek de mantıklı değildi çünkü iki gün sonrasında feci soğuk kapmıştık ve hastalıktan ayağa kalkamıyorduk, ama yine de oturduk yan yana ve bir battaniyenin altında birlikte izledik 'your name'i bu defa.
hissediyorum, çok yakınız artık beklediğim sona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TFW | jaywon
أدب الهواةben yang jungwon, lise hayatım boyunca jay hyung yüzünden kah güldüm, kah ağladım, kah üzüldüm. kah kahroldum kıskançlıktan yastıkları ve sunoo'yu yemeyi denedim, kah aşkımdan çılgına döneceğim diye kendime gelmeyi denedim. ben var ya ben millete ah...