Hwang Hyunjin
**
Mektup Benishya Krallığı'nın prensi biricik Kang Jihyung'dan. Bu, yalnızca bu ay elime geçen dördüncü kokulu mektubu. Beni yalnızca bir keresinde bir mektep açılışında görüyor. Ona iş dahi atmıyorum lakin cazibemden payını aldığı ortada. Ardından arzusu krallığıma ayda bir uğrayacak kadar artıyor. Onu kırmıyor, her seferinde en iyi şekilde ağırlıyorum. Yalan yok, mektuba sürdüğü koku epey hoş.
Pek çok zorluğun ardından elime ulaşan vanilya odun kokulu mektubu sırıtarak bir kenara atıyorum. Bu gece kutlamaya geleceğini yazmış. İmasını anlıyorum. Babama fark ettirmeden onunla yalnız kalmanın bir yolunu düşünmeye başlıyorum. Zira Prens Kang Jihyung'un pek saygıdeğer babacığı Kral Kang ile babam yakında bir anlaşmaya oturacaklar ve biri tarafından olanlar duyulursa kralımız beni en iyi ihtimalle zindana atar. Halka da oğlum sizlere ömür der. Üzülmez bile. Jihyungşiye bir şeyler hissettiğimden değil fakat bu münasebetin gizli kapaklı oluşu beni heyecanlandırıyor.
Saatin öğle vakti olduğunu haber eden çan bir kere çaldığında babamın beni çağırdığını anımsıyorum. Odasına girdiğimde akşam gerçekleşecek kutlama için kıyafet provası aldığını görüyorum. Geldiğimi gören hizmetliler odadan çıkarken akşam giyeceği gösterişli kıyafetiyle sahiden de genç duran kralıma ufak bir iltifat bırakıyorum. "Hiç yaşlanmıyorsunuz babacığım."
Yeni tıraş olmuş. Gülüyor. "Annen beş dakika evvel bir bunak gibi göründüğümü söyledi."
Kahkahamı tutamıyorum ben de. "Kraliçemiz diyorsa haklıdır elbet."
Denizi gören balkonunun önündeki koltuklarda oturuyorum. Karşımdakine geçiyor. "Ukalalığın bu akşam bizimle olmaz diye umuyorum." Sonunda beni neden çağırdığı ortaya çıkınca üflüyorum. Üfletmiyor bile. "Bu kutlama her zamankinden daha mühim, daha özel. Uslu durmanı rica ediyorum."
Küçük bir velet olmadığım ortada. Halkın içinde sorun çıkaracağımı düşünmesi bile öfkelendiriyor beni. "Sebebini sormamda bir sakınca var mı kralım?"
Tebessüm ediyor. Çok ilginç. "Özel bir davetlim var diyelim."
Gözlerimi kısıyorum. Normalde umurumda olmaz fakat meraklanıyorum. "Kim?"
"Esasen tanışmanı veyahut kazara bile hatırlamanı istemediğim birisi."
Geldiğimden beri vazo kırmışım gibi azarladığı için itiraz edecekken bölüyor beni. "Baba-"
"Daha fazla sual istemiyorum. Tanışırsınız elbet ancak terbiyeli ol, gülümse ve ukalalık yapma."
Prens olma kontenjanımdan göz deviriyorum. "Senin kanındanım biliyorsun değil mi?"
Epey derin bir iç çekiyor. Gözleri doğrudan benimkilerde. Hiç sevecen değiller. "Ne zaman seni biriyle görsem ertesi sabah 'prensin yeni avı' başlıklı uygunsuz bir dedikodu okuyor oluyorum. Henüz çok gençsin, çapkınlığını destekleyecek değilim elbet."
Sırf prens olmam yüzünden 22 yaşımda gönül ilişkilerimden ötürü babamdan nutuk yediğime inanamıyorum. Bu, bu ay ikinci. "Yeni insanlar tanımak ne zamandan beri çapkınlık?"
Bıçak kadar keskin veriyor cevabını. "Onları çay içmek yerine yatağa götürdüğünden beri."
Buna itiraz bile edemeyeceğimi fark ediyorum. Haklı. Konu değişiyorum. "Bu münakaşaya çalışmış olmalısın, her zamankinden güçlü kelamların."
Uyarıyor. "Hyunjin."
Bacak bacak üstüne atıyorum. Gece için planlarımı bilmesi gerekmiyor. "Âlâ. Tahta çıkışını kutluyoruz ne de olsa. Çıkmayacağım sözünden."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adrelfia // hyunin
FanfictionHwang Hyunjin. Adrelfia'nın tek prensi. Siyah saçlarını bağlarken onu izlemeyen bir fani dahi yok. Gönülçelen. Sönmüyor ateşi. Akıl alıyor. Bir tek Yang Jeongin'e kaybediyor. Seve seve yeniliyor. Ona boynu kıldan ince. Aklını alıyor.