Yang Jeongin
**
Saraydaki üçüncü günüme uyanıyorum. Memnuniyetsizlikten sinirlerim sıkışmış hatta adeta uyuşmuş gibi. En suratsız hâlimle duş alıyorum. Esasında tüm gün yataktan kalkmayıp akademiye dönmeyi beklemek istiyorum. Fakat öyle öfkeliyim ki hâlâ kendimden beklemediğim bir vaziyette aniden ayaklanıp yayımı okumu alıp dünkü atış yaptığım yere gidiyorum.
Biraz nemli saçlarımı pelerinimle kapatıyorum. Şanslıyım ki benim dışımda kimse yok. Dünkü rezaleti unutmaya çalışıyorum. Buraya geldiğimden beri iki gecem de böyle geçiyor. Ona sinirlenecek kadar onu önemsediğim için de sinirliyim. Yaklaşık bir saat orada atış yapıyorum. Hedeflerde Hwang Hyunjin'in kafası canlanıyor elimde olmadan. Bir saat aralıksız çalışmama rağmen hiç bu kadar isabetli olmamıştı atışlarım. Hata ettiğimin farkındayım. Parmak boğumlarım kıpkırmızı oluyor. Yediremiyorum dünkü arsız lafını. Kralımla konuşup erken dönmeye karar veriyorum bu bir saatte.
Derin bir nefes alıp yayımı indirdiğimde suyduğum şey gözümü karartıyor neredeyse. "Babama duyduğun saygıya ne oldu?"
İnanamıyorum. Sahiden burada olduğuna ve benimle konuştuğuna inanamıyorum. Zaten yorgun olduğumdan ellerim titremeye başlıyor. Toparlamaya çalışıyorum. Sesi arkamdan geliyor. Kılım kıpırdamıyor. Bakmıyorum ona. Dediği şeye zerre anlam veremiyorum. İzah ediyor. "Kahvaltıda yoktun. Üzüldü." Arkamdan yanıma doğru geliyor. Biraz uzağımda duruyor. Onunla konuşmadığımın bilincinde. "Çocukluk ediyorsun. İki yetişkiniz nihayetinde. İki kelam edemeyecek miyiz seninle?"
Sıkıyorum yayımı. Ona bakmamakta ısrarcıyım. Muhatap olmak anlamsız. Daha fazla nahoş sözlerini duymak istemesem de prens olduğu gerçeğiyle yanıtlamak zorunda kalıyorum. Bilakis saygı ifadelerimi onun için harcamıyorum. "Kralıma duyduğum saygıyla senin alakanı bağdaştıramadım."
Bir adım yaklaşıyor. "Saygı ifadelerin. Ne oldu onlara?"
Duruşumu düzeltip hızlı bir atış yapıyorum. "Saygı duyduğum şahıslara kullanıyorum. Sana ne ki bundan?"
Yaptığım atış onu bir adım geriletiyor ancak kibiri eksilmiyor asla. "Çok büyütüyorsun?"
Elimin acıdığını belli etmemeye çalışarak cevaplıyorum. "Bana yaptığın imanın ağırlığını anlayıp özür dilediğinde belki seni ciddiye almayı düşünebilirim."
Verdiği sesli nefesini duyuyorum. Yayı hâlâ sıkı sıkı tutuyorken bana doğru yaklaştığını hissediyorum. Durması için yayı kaldırıp pozisyon aldığımda daha da hızlanıp koluma çok yakın bir yerde duruyor. Eğitimime göre şu an atış yapmamam lazım gelir. Onu uyarıyorum. "Uzak dur."
Kıpırdamıyor. Gözlerim hedefte. Onunkiler tam üzerimde. Asla çekinmiyor. Küstahlığı diz boyu. Sınıyor beni. "Bana vurmaktan mı korkuyorsun?"
Kendime kaybediyorum. Gözlerimi onunkilere sabitliyor, meydan okuyorum. Bu ne kadar yakın olduğumuzu fark etmeme neden oluyor. Verebileceğim en makul cevabı veriyorum. "Hayır, sana vurduğumda kasten mi yoksa kazara mı yaptığımı anlayamayacağından endişeliyim." Sahiden de şu an atış yaparsam ona çarpabilir elim. Oku atmaktan vazgeçip sadağıma geri koyuyorum.
Yanıtım onu epey bozuyor gibi görünüyor. Yüzünün söylediği bu. İki elini arkasında bağlıyor. "O geceyi unut. Ben de prensine yaptığın saygısızlığı görmezden geleyim."
İstemsiz kaşlarım havalanıyor. Latife ediyor olmalı. "Saygısızlığım nedir? Odamda sevdiceğinle özel bir anına şahitlik etmem mi?"
Buz gibi bakıyor aniden. "Sevdiceğim olduğu yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adrelfia // hyunin
FanfictionHwang Hyunjin. Adrelfia'nın tek prensi. Siyah saçlarını bağlarken onu izlemeyen bir fani dahi yok. Gönülçelen. Sönmüyor ateşi. Akıl alıyor. Bir tek Yang Jeongin'e kaybediyor. Seve seve yeniliyor. Ona boynu kıldan ince. Aklını alıyor.