15- ben bekleyemem

403 50 141
                                    

Hwang Hyunjin

**

Adımlarım hiç bu denli sesli olmamıştı.

Anneme daha evvel hiç bu kadar sinirlenmemiştim. Jeongin'in sarayda nerde olduğunu bilmediğimde bile canım yanıyorken burdan gitmesine izin verecek değilim. Annemin bana hiçbir şey sormadan etmeden bu işe kalkışması, bir de Jihyung'a söylemesi sinirlerimi zıplatıyor. Annemin odasına giderken ne düşüdüğümü dahi bilmiyorum. Bu işi halledeceğim, halletmek zorundayım. En son tartışmak istediğim kişi annemken şu an tüm sinirimi ondan çıkarmak istiyorum.

Odasına geldiğimde kapıyı çalmıyorum. "Anne!"

İrkiliyor. Elindeki kitabı bırakıyor. Ayağa kalkıyor. "Ne diye inletiyorsun ortalığı?"

Dişlerimi sıkıyorum. "Jihyung'a ne söyledin?"

Neye kızdığımı çok iyi biliyor. Lafı dolandırıyor. "Çok kibar çocuk. Bazı sualler sordu, yanıtladım ben de elbette."

Ona yaklaşıyorum. Hâlimi görsün ve bana makul bir açıklama yapsın istiyorum. "Anne ne dedin? Ne dedin de bana gelip kafa tutabiliyor?"

Keyif alıyor değil. Zorunda kalmış bir ifadesi var. "Doğruları söyledim. Olması gerekenleri."

Olması gerekenleri bir konuşsak bana hak vereceğini biliyorum. Ciddi bir konu ve sinirime yenik düşmeden savunmak istiyorum. "Jeongin'den ne istiyorsun? Benden ne istiyorsun? Mutlu olmamı istemiyor musun? Bak işte, bak ne kadar mutluyum."

Sakinliği rahatsız ediyor. Annem olduğu için sinirimi gizliyorum fakat devam ederse tutamayabilirim. "Jihyung'dan öğrenmeni istemezdim. Ancak Jeongin senin için iyi değil oğlum. Aptal değilim, görüyorum aranızdakileri."

Aramızdaki duygusal boyutu bildiğini söylüyor. Bu daha da berbat. Ne kadar bahtiyar olduğumu bile bile mi yapıyor tüm bunları? Dişlerimi sıkıyorum yine. "Gördüğün hâlde karşımda mı duracaksın?"

Üzgün bakıyor şimdi de, tek elini omzuma götürüyor. "Bu bir taraf meselesi değil Hyunjin."

Annemin yok yere böyle bir hamle yapmayacağına neredeyse eminim. Gözlerimi sıkıyorum. Epey iddialı bir tahminim var. "Babam mı doldurdu seni? Değil mi? O yaptı." Gözlerini kapatıyor. Devam ediyorum. "Sorun erkek olması mı? Bu yeni bir şey değil senin için. Her zaman biliyordun."

Esas sorunu bilmemek ya da anlayamamak delirtiyor beni. Apaçık bir şekilde izah etsin istiyorum. Tüm anlayışıyla bakıyor bu kez. Çok korkutuyor şimdi söyleyecekleri. "Jeongin senin dengin değil." diyor bir çırpıda. Sanki normal bir şey söylemiş gibi.

Onun anlayacağı dilden yanıtlıyorum ben de. Hem de hiç olmadığım kadar dürüstüm. "Bence de değil. Onu hak etmiyorum ve muhtemelen hiçbir zaman edemeyeceğim."

Eli omzumdan ayrılıyor. Laflarım onu mutlu etmiyor. "Bir kez olsun ciddi olsan? Yaşıtın prensleri biliyorsun. Evlenmeyen tek prens sensin. Ne diyeceğiz? Söyle bana halka ne diyeceğiz Hyunjin?"

Endişelerini anlıyorum. Sahiden anlıyorum. Yıllardır her arzumda önümdeki yekpare engelim. Halk. Halk. Halk. Ancak gelenekleri sürdürüp önüme taş koyarak mutlu bir saray hayatı yaşayacaklarını düşünüyorlarsa epey yanılıyorlar. En kararlı sesimle savunuyorum. "Prens olmayı ben seçmedim. Jeongin'i yollamana da izin vermeyeceğim. O giderse ben de onunla giderim. Biliyorsun giderim."

Yüzünü eğiyor. Benimle bu konuşmayı yapmak istemediği çok bariz. Burun kemerini tutuyor iki parmağıyla. Sesi boğuk geliyor. "Prenses Jeon'la evleneceksin. Sonra ne halt yiyorsan ye. Kim olmak istiyorsan ol. Jeongin dışında."

adrelfia // hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin