Yang Jeongin
**
Akılçeler, iradesarsar.
Sahiden Hyunjin'i tanımlamak için bir kelime kullansam bu ikisinden biri olurdu sanırım.
Sanki bana dünyayı keşfediyormuşum hissettiriyor her hamlesi, her dokunuşu ve her bakışı. Dün yaşananlar ve çaresizliğim beni ilk kez utandırmıyor. O anları düşündükçe Hyunjin'in bu konulara olan düşkünlüğüne hak vermek üzere buluyorum kendimi. Aklımı başımdan alıyor. Hissettiğim zevki nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. Daha kötüsü, bana bir kez dokundu ve ben bir ikincisi için yanmıyorsam da tutuşuyorum.
Belki de buradaki en huzurlu gecemden sonra nahoş bir sabah uyanıyorum. Çünkü ben Hyunjin'in arsız aşığından kokulu bir mektup buluyorum. Ve tam onu reddedeceğine dair bir mektup sözü almışken kapının çalmasıyla daha mektubunu sindiremediğim Kang Jihyung'un kendisinin bizzat burada olduğunu öğreniyoruz.
Bu oğlanın davranışları ve yüzsüzlüğü beni iyice kinlendirmeye başlıyor. Onu anlıyorum, sahiden anlıyorum. Hyunjin'den etkilenmemek çok güç. Ancak istenmediğini idrak etmemesi ve her hafta saraya gelmesi makul değil.
Yine de onun bu sarayın bir misafiri olduğunu kendime hatırlatarak sakin kalmaya çalışıyorum. Onu görmek istemiyorum. Hatta Hyunjin'in de görmesini istemiyorum. Ancak çocukluk yapmaya hacet olmadığı ortada.
Hyunjin onu karşılamaya benim de gelmemi istiyor. Üstümü değişip onunla buluşuyorum. Ben sahiden yalnızca üstümü değiştiriyorum fakat Hwang Hyunjin sanki benim canıma susamış gibi siyah saçlarını açıyor, üzerine taşlı bir takım giyiyor ve maalesef ona bordonun ne denli yakıştığının farkında. Amma güzel görünüyor, keşke onu çirkinleştirmenin bir yolu olsaydı.
Ses etmeyip karşılamaya gidiyoruz. Kral Byungjae'nin de dönmüş olduğunu görüyorum. Jihyungşi sağ olsun yine babasının yamacına takılıp gelmiş olsa gerek. Hem de hiç lüzum yokken.
Nezaketimden ödün vermiyorum. Tebessümle onları selamlıyor ve yanlarında oturuyorum. Jihyung'un hevesli gözleri elbette gece benimle uyuyan Hyunjin'den başkasını görmüyor. Lakin Hyunjin epey mesafeli. Benden çekiniyor zannımca. Sonrasında berbat bir şey oluyor ve Kral Byungjae, Jihyung'un babası ve Hyunjin toplantı odasına geçiyor. Hyunjin beni eski aşığıyla yalnız bıraktığının gayet farkında, o yüzden babası onlarla gelmesini söylediğinde benimle göz temasi dahi kuramıyor.
Keyfim kaçıyor. Jihyung'un benle konuşup densiz lakırdılar edeceğini adım gibi biliyorum. Karşılıklı koltuklarda oturuyorken beni süzüyor utanmadan. "Jeonginşi ne uzun misafirlikmiş sizinkisi de." diyor beni haksız çıkarmayarak.
Üslubumu koruyorum. "Beklenmedik bazı hadiseler yaşandı. Uzamak zorunda kaldı misafirliğim. Sağ olsunlar, pek iyi ağırlanıyorum burada." Sonunda kendimi tutamayıp onun anlayacağına emin olduğum bir imada bulunuyorum.
Gözlerini kısıyor sahte bir gülümsemeyle. "Şüphem yok."
Kendimi tutamayıp sataşan ben oluyorum bu defa. "Sizi Benishya'dan buraya getiren nedir peki Jihyungşi?"
Yüzündeki gülümseme büyüyor. Bacak bacak üstüne atıp yalanlar sıralamaya başlıyor. "Prensim adıma mektup yollayıp özel olarak saraya davet edince duramadım yerimde."
Gülmek üzereyim, sıkıyorum kendimi. Öyle bir şey olmadığını tüm Adrelfia biliyor. Kendi kendine oynadığı oyuna ortak oluyor cevabını merak ederek. "Niye davet etmiş ki mahreminiz değilse, çok meraklandım sahiden."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adrelfia // hyunin
FanfictionHwang Hyunjin. Adrelfia'nın tek prensi. Siyah saçlarını bağlarken onu izlemeyen bir fani dahi yok. Gönülçelen. Sönmüyor ateşi. Akıl alıyor. Bir tek Yang Jeongin'e kaybediyor. Seve seve yeniliyor. Ona boynu kıldan ince. Aklını alıyor.