Hwang Hyunjin
**
Annemin söyledikleri yaklaşık bir ay kadar moralimi bozacak gibi görünüyor.
Normalde umrumda olmaz ancak Jeongin hayatımdayken ödüm kopuyor o ihtimalden. Ertesi gün o kadar enerjik uyanamıyorum maalesef. Çünkü annemle konuşmamdan sonra Jeongin'i görürsem canım yanar ve onu öpmeden uyumanın elbette bazı sorunları oluyor.
Lee Minho'yla aynı saatte uyanmam gibi. Ki bu sabahın tam olarak körü oluyor.
Jeongin'den önce onu görüp rahatsız ederek moralimi düzelteyim diyorum. Atların yanında olduğuna eminim. Ahıra girdiğim gibi benden daha morali bozuk Minho karşılıyor beni. İçeri girdiğimde bana bakmıyor bile. Epey dalgın.
Gözlerimi kısıp melodiyle ismini söyleyerek yanına varıyorum. "Lee Minho~"
Yine bana bakmıyor. Keyfi düşündüğümden de kaçık. "Git başımdan." diyor. Han Jisung'dan önce ne kadar gıcıksa öyle oluyor yeniden.
Öflüyorum. "Sevdiceğinin en yakını olduğumu unutuyorsun."
İşte o an gözleri ışıl ışıl oluyor. Gözleri doğrudan benimkileri buluyor. Onu bu denli umutlu gördüğüm işk sefer. "Haber mi yolladı?"
Gülmemi tutuyorum. "Sakin ol yakışıklı."
Kendini kontrol altına alıp ciddi ifadesini takınıyor. "Bir haber varsa öt. Yoksa git, işim var."
Kollarımı bağlıyorum. Düşündüğüm gibi onunla uğraşmak keyfimi yerine getiriyor. "Jisung kaba insanlardan haz etmez oysa ki, kafasına taş filan düştü zannımca."
Atlardan birini bölmesinden çıkarıp işine dönüyor. "Senin sekmedik koridor bırakmaman gereken bir aşığın yok mu?"
Jeongin gözümün önüne gelir gelmez aynı Minho gibi oluyorum. Tebessümümü tutamıyorum bu kez. "Demek aramızdaki şeyi sen de hissettin. Haklısın. Lakin Jeongin'i korkutmak istemiyorum. Onu, söylediğinin aksine tensel mevzular için istemiyorum." Yalan söylemenin kimseye faydası yok. Düzeltiyorum. "Yani sadece tensel mevzular için diyelim."
Sesli bir nefes veriyor. "Arsız."
Onu suratı asık görmekten hoşlanmıyorum. Tekrar Jisung mevzusunu açıyorum. "Jisung mektup yazmaktan nefret eder. Bekleme. Eğer seni istiyorsa bir şekilde gelip bulur. Dert etme."
Kafası bir şeye takılmış gibi duruyor. Boşluğa bakarak konuşuyor. "Mektup sevmiyor mu sahiden?"
Doğruları söylüyorum sırf onları yakıştırdığım için. "Mektup yazmaktansa firar edip beklemediğin anlarda senin canına okumayı tercih edecektir."
Onaylıyor kafasıyla. "İyi." Sonra işine devam ediyor.
Gıcık herif ya. İki sohbet etmek bile imkansız. İletişim becerileri sınıfta kalmış. Ellerimi belime dayıyorum. "Jeongin'le nasıl gittiğini sormayacak mısın? Pek bir korumacıydın zira."
Histerik bir gülüş bırakıyor. "Pek bir içerlemişsin. O bir yetişkin. Onu uyaracak hâlim yok. Elbette seni uyaracaktım."
Söylediklerine anlam veremiyorum. "Ben değil miyim yetişkin?"
Beni bozmayı sürdürüyor. "Buna cevap vermeyeceğim."
Bizi merak ettiğine eminim. Sormuyor, ilgilenmiyor gibi yapıyor ancak bal gibi de umrunda. İçi rahatlasın diye açıklıyorum. "Sormadın ama söyleyeyim. Fevkalade gidiyor. Öyle bahtiyarız ki."
"İyi." diyor yalnızca.
Hâlâ tasvip etmiyor bu olanları. "Minho, ona gözüm gibi bakıyorum. Bakmaya da devam edeceğim. Beni yargılamayı bırak. İçin rahat olsun. Öncekilerden çok farklı."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
adrelfia // hyunin
FanfictionHwang Hyunjin. Adrelfia'nın tek prensi. Siyah saçlarını bağlarken onu izlemeyen bir fani dahi yok. Gönülçelen. Sönmüyor ateşi. Akıl alıyor. Bir tek Yang Jeongin'e kaybediyor. Seve seve yeniliyor. Ona boynu kıldan ince. Aklını alıyor.