16- sarı meşe korusu

417 40 39
                                    

Yang Jeongin

**

En huzurlu uykumun en az uyuduğum geceye denk gelmesi nasıl bir tesadüf bilmiyorum.

Dün olanlar geceye kadar sürüyor. Dayanamayacağımı düşünüyor ama uyumamı söylediğinde son bir kez daha tekrarlıyoruz. O haklı çıkıyor. Bugün bu yataktan çıkabileceğimi sanmıyorum.

Arkam dönük, yan yatıyorum yine de kolumu kapatıyorum gözlerime. Prensimizin odası epey ışık alıyor. Arkamda olduğunu biliyorum ve ona bakmak istiyorum ancak gözlerimi açacak kadar ayık ve utanmaz değilim. Dün arsızca dudaklarına ismini inlerken bu sabah nasıl yüzüne bakacağım aklıma gelmemişti. Yine de onun odasında uyanmak çok güzel.

Ona sevişmek mütemadiyen aramızda hissettiğim çekimin verdiği heyecandan çok farklı. Onu anlıyorum. Onu sahiden anlıyorum. Ateşini, dürtülerini, şevkini. Zira bundan böyle ona dokunmadığım ve bana dokunmadığı bir günü hayal dahi edemiyorum.

Üzerimdeki boynuma kadar çekili ince örtü beni güvende hissettiren tek şey. Zira üzerimde pek bir şey yok. Bu üstsüz uyuduğum muhtemelen ikinci gece.

Yatakta bir hareketlilik hissettiğimde kolumu çekiyorum. Ardından üzerimdeki tek güvencem olan örtü belime kadar açılıyor. Anlaşılan uyanmış. Tam arkama dönecekken dudaklarını hissediyorum. Belimin arkasına ufak ufak öpücükler bırakarak yukarı çıkıyor. Sırtımın tam ortasında. Defalarca kez öpüyor. Kafamı çevirip ona bakmaya çalışıyorum. Elleriyle belimden tutup beni çeviriyor. Artık yüzünü görebiliyorum. Toplu saçları, üstünde sabahlığı, dirseği üzerinde bana kalbimi elime verecek kadar güzel bakıyor. Gülümseyecek gibi olunca dudaklarımı bastırıyorum. Bu defa karnımı öpmeye başlıyor. Koca dudakları karnımda ve sonrasında tüm gövdemde gezinirken beni izliyor. Gülmemi bekliyor. Kendimi tutamayıp gülüyorum. Ellerim saçlarına gidiyor. Önlerine düşen perçemlerini kulaklarının arkasına alıyorum. Çok normal davranıyor, beni olduğumuz duruma alıştırıyor. Sanıyorum dudaklarının değmediği yer kalmayana dek boynuma kadar çıktığında ilk kez böyle uyandığım için bana sıcacık hissettiriyor.

Sesini duymak istiyorum. "Hyunjin." diyorum. Başını kaldırıyor. Dirseğinin üzerinde doğrulup beni izliyor. "Bebeğim."

Hitabıyla utanıyorum. Onunla oynayasım geliyor. Tüm gün sevişmemişiz gibi soruyorum. "Kaç kişiye söyledin bunu?"

Yüzünü karnıma gömüyor oflayıp. "Yang Jeongin." Nefret ediyor sualimden. Ona bakınca fark ediyorum gövdemdeki izlerini. Bilinçli bırakıyor hepsini. Biraz bile yabancı gelmiyor kızarıklıklar.

Pek masummuşum gibi zorluyorum. "Merak ediyorum yalnızca. Kimler vardı hayatında?"

Huzursuzluğu bariz. Parmağıyla izlerinin üzerinde geziniyor. "Yeni seviştim seninle. Bunları konuşmayalım." Kelamları olanların tazeliğiyle kalbimi ağrıtıyor.

Kaşlarım havalanıyor. Sinir etmeyi bırakmıyorum. "Neden? O denli mi fazla?" Gözlerindeki alaycılık kayboluyor. Fısıldayarak dersimi veriyor bana. "Zira kimseden senin kadar hoşlanmadım Yang Jeongin. Kimseyi bu kadar istemedim daha evvel."

Kelamları başımı döndürüyor. Yutkunuyorum istemeden. Kazandığını kabul ediyorum. "Hep böyle yapıyorsun. Mütemadiyen."

Pek bir hazırcevap. Prensten evvel dil cambazı. "Dürüst ol diyorsun. İtaat ediyorum sana." Her ağzını açtığında karnıma ağrılar giriyor. Onunla sabahlar daha bir güzel. Tüm gün onun yatağında laflayabiliriz. Zira Hwang Hyunjin istediğinde fevkalade hoşsohbet. Başımı sallıyorum. Niyetini en iyi ben biliyorum. "Hayır. Yalnızca beni utandırmayı seviyorsun." diyorum. Gözlerini bir saniye çekmiyor. Dün olanları sindiremeyen tek kişi olmadığım ortada. İçli içli bakışları. "O da var elbet. Kızarınca da fevkalade görünüyorsun."

adrelfia // hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin