Yang Jeongin
**
Sabahın erken saatlerinde uyanıyorum. Uyanır uyanmaz aklım dün geceki görüntülerle doluyor. Odamı birileri meşgul ettiği için geceyi sarayın mutfağında geçiriyorum. Belki en çok da duş alamadığım için öfkeliyim ona.
Sıkıla sıkıla altıncı kata çıkıyorum. Beni bir hizmetli karşılıyor. "Günaydın efendim, sizi arıyorduk." Cevap vereceğim sırada yukarı merdivenden Hwang Hyunjin iniyor. Onunla hiçbir münasebetim olsun istemiyorum. Sabah görmek istediğim son yüz, duymak istediğim son ses. Yanımıza geldiğinde hizmetli kadın eğilerek selam veriyor. "Prensim."
O ise gözlerini benden çekmiyor. Önce yüzümü sonra dünden kalma buruşmuş kıyafetlerime, yarısı çözülmüş korseme bakıyor sırayla. "Günaydınlar Jeonginşi."
İsmimi ondan duymak rahatsız edici. Utanmıyor bile. Ona karşılık vermiyorum. Hizmetli kadın koskoca prense karşılık vermeyip önünde bile eğilmediğimi idrak edemiyor sanıyorum. Atılıyor. "Efendim, kralımız sizin için en geniş odayı hazırlatmıştı. Beğenmediyseniz değiştirmemizi arzu eder miydiniz?" Hizmetli kadın kibar bir şekilde sorduğunda cevaplıyorum. "Evet, çok isterim. O oda fazla büyük. Ayrıca son kullanan misafiriniz pek temiz kullanamamış anlaşılan."
Gerçekten lafını açmayacaktım lakin karşımda pişkin pişkin dikilirken tutamıyorum kendimi. Söylemek istediklerim ilgili şahsa ulaşıyor. Hizmetli kadın mahcup oluyor. "Bir karışıklık olmuş olmalı, çok özür dileriz efendim. Yeni temizlenen bir oda var. Koridorun sonunda, sağda. Dilerseniz oraya taşıyabiliriz sizi." Gülümsüyorum. "Kendim hallederim. Teşekkür ederim."
Kadın da gülümsedikten sonra sevgili prensimin yanından geçip bavulumu almak üzere dünkü odaya yöneliyorum. Fakat sadece iki adım atabiliyorum. Korsemin sarkan iplerinden çekiştirilmemle yalpalıyorum. "Prensinizle biraz laflamak ister miydiniz Jeonginşi?"
Prens olacak oğlandan başkası değil. Sinirden burnumdan soluyorum. İnanamıyor gibi ona bakarak ipleri elinden çekiyorum. "Haddinizi bilin." Uzun süredir olduğum en öfkeli halimle bavulu alıyor ve kadının tarif ettiği odaya gidiyorum. Arkamdan sırıttığına eminim, daha da sevmemeye başlıyorum onu.
Gidici olduğumu düşümeye çabalıyorum mütemadiyen. Hwang Hyunjin'e katlanmamı kolaylaştırıyor. Sabah kahvaltısına inmiyorum. Akşama kadar kitap okuyorum. Normalde iki saatte bitireceğim kitabı okumam, dünkü edepsiz görüntülerin istemsiz aklıma doluşuyla beş saati buluyor. Kral Hwang'ın yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyorum. İçim daralıyor. Akademiye dönmek istiyorum. Bir gün oluyor henüz fakat tüm gün okçuluk çalışmayı özlüyorum.
Sonunda kitabın bitmesiyle ve karnımın guruldamaktan halinin kalmamasıyla kendimi odadan atıyorum. Utanması çekinmesi gereken o. Ben değilim. Kaçmamaya karar veriyorum. Tam da yemek için odamdan çıktığım anda sabahki güleryüzlü hizmetli kadın karşılıyor beni. "Efendim kralımız sizi bekliyor akşam yemeği için." Başımı sallıyorum. Beni götürmesine izin veriyorum.
Büyükçe bir masa. Denize karşı koyulmuş. Kral Hwang ve edep yoksunu oğlu oturuyor başında. Kraliçemiz yoklar. Kral Hwang beni görür görmez gülümsüyor. Hemen eğiliyorum karşısında. "Böyle gel. Senin için dışarı hazırlattım. Umuyorum beğenmişsindir Jeongin-ah."
Geldiğimden beri gözlerini üstümden çekmeyen prense bakmıyorum. Kralın çaprazına Hwang Hyunjin'in tam karşısındaki yerime oturuyorum. "Elbette Kralım. Çok ince düşünmüşsünüz. Keyfim epey yerinde. Ağırladığınız için minnettarım."
Elindeki çatalı tabağına koyuyor, kaşları aniden çatılıyor, ifadesiz zerre hoşnut değil. "Ağırlamak? Misafir olmadığın hususunda anlaştık sanıyordum. Bir süre burada kalmanı rica ediyorum. Akademide bir başınayken gözümün çok arkada kaldığını bil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adrelfia // hyunin
FanfictionHwang Hyunjin. Adrelfia'nın tek prensi. Siyah saçlarını bağlarken onu izlemeyen bir fani dahi yok. Gönülçelen. Sönmüyor ateşi. Akıl alıyor. Bir tek Yang Jeongin'e kaybediyor. Seve seve yeniliyor. Ona boynu kıldan ince. Aklını alıyor.