Aracın durduğu durak evine uzak değildi, indiği duraktan sonra kendini gizlemeye daha da önem gösterdi. Babası etrafta olabilirdi. Sokağa gelip sokağa göz attı. Dikkatini çeken bir şey olmayınca yakalanmamanın verdiği rahatlık ile derin bir nefes aldı.
Evin kapısını açıp içeri geçti. Eve girdiği gibi telefonu ile kulaklığını kenarı koyup üstündekini çıkardı.
"Sıcaktan başım ağrımadığı için şanslıyım."
Soğuk bir duş almanın iyi olacağına karar verip hızlıca duşa girdi. Soğuk su iyi gelmişti. Ardından üstüne ince bir şeyler giyip ne kadar sevmese de saçını ıslak bıraktı. Kurutmak ile uğraşmak istemiyordu. Daha önemli bir işi vardı.
Bilgisayarının başına geçip öğrencilerin fotoğrafı olduğu dosyayı açtı. Fotoğraftaki çoğu kişiyi sildi. Kalbindeki hisse rağmen herkesi silemezdi. Bu iş kalbin değil, beynin kullanıldığı bir oyundu. Bu yüzden birkaç kişinin fotoğrafını silmedi.
Kalan kişilere göz atmadan önce saate baktı, fazla olmasa da vakti vardı. Geri bilgisayarına dönmeden önce parmaklarını kütletti. Dikkatini listeye verdiği sırada gözü hep aynı kişiye kayıyordu.
Osamu Miya.
"Sarışın bir ikizi var, onu hatırlasam da çarptığım kişinin ikizinin yüzü gözükmüyordu..."
İkizini gördüğü kaza gününü düşünmeye başladı. Yüzü fazla gözükmese de ikizi olduğu kolayca tahmin edilebilirdi.
"Ughh..!"
Sıkkınlıkla bilgisayarı kapatıp elini saçlarına götürdü. Hâlâ ıslaklardı ama saate bakınca saç kurutmak için vakti olmadığını gördü.
Gelen silah sesi de buna kanıttı. Her zamanki gibi evden kaçıp arabasına binip aynı sokağa sürdüğü sırada aklında olan şey saçlarına şekil vermediğiydi.
Gereksiz zaman kaybetmişti, zamandan kısıp saçlarını kurutabilirdi. Kimisine göre böyle bir durumun içinde saç düşünülmesi gereken son şey olsa da Suna için saç her şeyden önce gelirdi.
Sokağa geldiği gibi karşısında gri saçlı çocuğu görmüştü. Yüzünü görmek istese de hızdan yüzünü ayırt edemiyordu. Onu ezmemek için direksiyonu kırıp duvara çarptı. Buradan sonrası aynıydı. O yüzden tek istediği bir an önce aynı güne tekrar başlamaktı.
Çünkü şu anki çektiği acı, güne tekrar başladığındaki acıdan daha fazlaydı. Haraket etmek bile çok zordu.
Belli bir süre sonra bilincinin kapanacağını biliyordu. Çarptığı kişiye ve ikizine baksa başka bir sonuç çıkaramazdı bunu da biliyordu. O yüzden onu kurtarmak için camları kırmaya çalışan insanları izlemeye karar verdi.
Önce sağ cama baktı, birkaç adam dirsekleri ile camı kırmaya çalışıyordu. Peki buna değer miydi? Eğer her gün tekrardan aynı güne başlamasa bile kurtarılmak ister miydi? O zaman da böyle sakin olur muydu? Baba korkusu ölüm korkusundan büyük gelir miydi? Bu yüzden ölmeyi ister miydi?
Sol cama baktığı zaman birkaç tanıdık yüz görmüştü. Bunlar takım arkadaşlarından bazılarıydı. Daha önce dikkat etmemişti. Aklına gelen fikir ile kafasını dikiz aynasına çevirip çarptığı kişi haricinde etrafa bakındı. Takımın yarısı da oradaydı.
Şimdi taşlar kafasında oturmuştu. Çarptığı kişiden emindi.
Çarptığı kişi, takımındaki Osamu Miya'ydı. İkizi ise Atsumu Miya.
Çarptığı kişinin tanıdık olması güzeldi, en azından bu iş uzun sürmezdi. Ama ne kadar tanıdık olsalar da ikizler ile fazla yakın değildi. Kavgalarını çekmek için yanlarında dolansa bile doğru düzgün konuşmamışlardı bile. Sadece maç esnasında veya antrenman sırasında konuşulması gerekiyorsa konuşur, bu durumların haricinde konuşmazlardı.
Etrafındaki seslerin yavaş yavaş kesilmesi ile gözleri de eş zamanlı olarak kapanmıştı.
Artık aradığı kişiyi biliyordu. Geriye kalan şey ise Osamu Miya'yı bulmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blanc en noir | SunaOsa
AçãoArkadaş kelimesi "arka taş" lafından gelir. Savaş sırasında sırtını yaslamak amaçlı kullanılan bu taşlar bir süre sonra "arkadaş" kelimesinin adı olacak şekilde türemiştir. Şu an arkadaş oldukları söylenemezdi ama bulundukları savaşta birbirlerine y...