"Her gün tekrarlanan bu döngü içerisinde ben de varım..."
"...ortak."
~
İçini bir huzursuzlukla beraber bir huzur da kaplamıştı. Kendini ilk defa böyle karışık duygular içerisinde sıkıştığını hissetmişti. Bu onun için tuhaftı. Ama içinde oldukları durumun tuhaflığına bakılırsa bu gayet doğaldı.
İkizlerin yüzündeki donma ifadesi -özellikle Osamu'nun- ona nedense daha fazla cesaret ve baskınlık vermişti.
Gri saçlı oğlan adeta donmuştu. Birisi bu konu hakkında şaka yapamazdı ama ona çarpan kişinin hayatından birisi olması onu daha da strese sokmuştu.
Hiç tanımadığı birisini hayatından silip atabilirdi. Ve bu olayı bir hiçe sayıp aynı günleri yaşar, acılar içinde yavaşça gelecek ölümünü beklemek onun için daha kolay olurdu. Tabii ki bu durumda Atsumu da zarar görürdü ama ölecekse ikizi ile, yaşayacaksa ikizi ile...
Ve böyle saçma bir denklem içerisinde ölmek daha iyi bir seçenek olurdu,
Karşısında oturan çocuğu tanımasaydı eğer.
Atsumu, ikizinden tepki gelmeyeceğini anlayınca konuşmayı denedi.
O, şu an yaşanan bu olayı agresif karşılamıştı.
"HA? Ne sikim saçmalıyorsun sen? BU DA NE DEMEK?"
Sinirliydi. Hiç olmadığı kadar. İkizine bu kadar acı çektiren, ikizini yerde kanlar içerisinde sürükleyen eleman şu an karşılarında kelimenin tam anlamıyla küstahça konuşuyor, ikizinin üzerinde baskı kurmaya çalışıyordu. Üstelik bu kişi o, bu, şu değildi. Takım arkadaşları Suna Rintarou'ydu.
Öfkesi akan kanının şiddetinden bile anlaşılabilirdi. Ve bu şiddet Atsumu'yu daha da sinirlendiriyordu.
Gözü dönmüş bir eda ile ne dediğinin farkında olmadan konuşuyordu.
"NE ÇEŞİT BİR SORUNLUSUN? BU UKALALIK DA NE-"
"Atsumu. Sessiz ol."
Kardeşinden gelen cevap ile sinirle yerinden doğrulmak üzere olduğu sandalyeye geri oturdu. Sinirden yumruğunu sıkıyordu. Elinde olsa karşısında yüzü yara bere içinde oturan çocuğun yüzünü bir de o dağıtırdı.
Ama durdu. Osamu'nun ona "Tsumu." yerine "Atsumu." demesi bile durması gerektiğine bir işaretti. Ciddi bir konu olmadığı sürece birbirlerine isimlerini kısaltarak hitap ederlerdi. Ama duyduğu hitap biçimi bile onu yerine oturturdu.
Suna ise dikkatini Osamu'dan çekmese bile Atsumu'ya bakıyordu. Duyuyordu Bakıyordu. Anlıyordu. Ama hiçbir şey yapmıyordu. Onu dikkate almıyordu. Onun işi Atsumu ile değildi çünkü. İstediği kadar hakaret edebilir, bağırabilir, etrafı yıkıp dökebilirdi. Bu onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. Sadece kendisi için işleri biraz daha zorlaştırıyordu.
Her geçen gün kalp ağrısı artıyordu ve kendisine bu öfkeyle ayak bağı olacaktı. Suna'yı etkileyen hiçbir şey yoktu.
Bu yüzden;
baksa da görmedi,
duysa da dinlemedi,
anlasa da düşünmedi.Kafedeki herkes bu gerilim yüzünden bu masaya bakıyordu. Bir garson masaya doğru ilerliyordu. Suna sakin bir tavırla çevredekilerden özür dileyip garsona hiçbir sorunun olmadığını açıkladı.
Dikkatler masalarından çekilse de çevrelerindeki masalarda bu ani yükseliş konuşuluyordu. Ah, keşke bilselerdi hepsi birer piyondu. Hepsi yarım akıllarıyla kendilerine hizmet ediyorlardı... Suna, bu düşünce ile kontrolü daha fazla kendinde hissetti ve arkasına yaslanıp kollarını göğüsünde birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blanc en noir | SunaOsa
AzioneArkadaş kelimesi "arka taş" lafından gelir. Savaş sırasında sırtını yaslamak amaçlı kullanılan bu taşlar bir süre sonra "arkadaş" kelimesinin adı olacak şekilde türemiştir. Şu an arkadaş oldukları söylenemezdi ama bulundukları savaşta birbirlerine y...