"Ölen babasını da yakından tanıyorum."
Suna'nın kulağında bir çınlama başlamıştı. Etrafındaki sesler kesilmişti, sadece bir çınlama sesi duyuyordu. Şok geçiriyordu.
Ne kadar süredir bu şekilde babasına kilitlenmişti bilmiyordu ama kendisine gelirken konuşmak sonunda aklına gelmişti.
"Ne- Nasıl-?"
Babası derin bir nefes alıp konuştu.
"Anlatayım."
Sırtını oturduğu koltuğa yaslayıp konuşmaya başladı.
"Babası ile lise arkadaşıydım. Çok yakındık. Her zaman beraberdik ve hakkımızda sevgili dedikoduları bile çıkardı."
"Babası çok sakin bir adamdı. Kolay sinirlenmezdi, ama sinirlenince güzel sinirlenirdi. Bana hiç sinirlendiğini görmemiştim daha doğrusu."
Babası konuşurken belli belirsiz tebessüm ediyordu.
"Sonra mezun olduk, ayrı üniversitelerde okuduk ve yollarımız üniversite yoğunluğundan dolayı ayrıldı. Ama sonra bir proje için okulun desteğiyle gittiğim şehirde tekrar onunla karşılaştım. Bu şekilde tekrar eskisi gibi olduk."
Biraz susup düşünen bir ifade takındı yüzüne, ama belli belirsiz tebessüm ediyordu hâlâ.
"Sonra üniversite de bir şekilde bitti. Bu süre boyunca iletişimimiz hiç kesilmedi ve aynı eve çıkmaya karar verdik. Para birleştirip aynı eve çıkmak ikimiz için de kolay olacaktı."
Tebessümü git gide büyüyordu, ve bu sesine de yansıyordu.
"Yaptık da. Bir eve çıktık ve içini olabildiğince ucuz şeylerle ama estetik eşyalarla döşedik. Koca adam olan biz, o evde çocuklaşıyorduk."
Susup derin bir nefes aldı ve tebessümü solmaya başladı.
"Ta ki her şeyin birbirini tekrar ettiği o döngüye girene kadar."
Suna sakince dinlerken duyduğu şey ile kaşlarını çattı.
"Tanıdık geldi, değil mi?"
"Suna, içinde olduğunuz durumu biliyorum. Bu yüzden buradayım."
Suna'nın ifadesi daha ciddi bir hâl alırken kalp ritmi tekrar hızlanıyordu.
"Bizim döngümüz ise eve hırsızın girmesi ve bizi gören hırsızın panik yapıp bize ateş etmesiyle başa dönüp duruyordu."
Babası tişörtünün yakasını aşağıya doğru çekti.
"Mermi izini görüyor musun? İşte her gün mermi yarası almaktan vücudumuzda böyle kalıcı yaralar oluyordu."
Tişörtünün yakasını serbest bırakırken tam konuşmaya tekrar başlayacaktı ki Suna lafa atladı.
"Döngüden nasıl çıktınız!"
Suna'nın yüzündeki ifade ve sesindeki umut dolu heyecan ile tebessüm etme isteğini bastıramadı. Ama kısa süreli sürdü bu tebessüm. Anlatacağı olay her zaman kalbini ve psikolojik olarak yaralarını sızlatırdı.
"Osamu'nun babası bu döngüye dayanamıyordu. İkimiz de bunalıma girmiştik aslında, ama o bunu belli etmiyordu. Ben ise fazla şikayetçiydim bu durumdan."
"İntihar etti. Arkasında bıraktığı notta sadece bu şekilde bu döngüden çıkabileceğimizi söylüyordu."
İfadesi düz olsa da anlatırken sesi titriyordu. Suna ise şok geçirmiş bir ifade ile babasını dinliyordu.
"Ben bu fedakarlığın altında yıllarca ezildim. Onun kalbinin temizliği yük oldu bana bunca zaman."
"Ve itiraf etmek gerekirse...Onu seviyordum. Tüm kalbimle. Anlıyor musun Suna?"
Suna'dan cevap gelmeyeceğini anlayabiliyordu. Gözlerini ovuşturup sonra devam etti anlatmaya.
"Bu olaydan sonra depresyona girmiştim. Bir daha ne sevmek, ne de sevilmek istedim. Başkasını seversem onun sevgisini aldatırmış gibi hissettim."
"Ama sonra onun kendisini feda etmesinin karşılığı böyle bir hayat olmamalı diye düşündüm. Kendi hayatımla beraber onun yarım kalan hayatını da yaşadım."
"Belki gerçek değildi ama güldüm, sevdim, sevildim... Ve annenle evlendim. Bunu yaparken hayata belki gülerim, belki sevilmek bana iyi gelir diyerek yaptım."
"Ve öyle de oldu, biliyor musun?"
Suna, ifadesini alaycı bir ifade alırken "Tch" diye bir ses çıkarmış ve oturuşunu düzeltmişti. "Bu adam benimle dalga mı geçiyor?" diye içinden geçirmeden edemedi.
Babasının beklediği ya da garipsemediği bir tepkiydi bu. Böyle bir tepki doğaldı.
"Haklısın, ama böyle yapma Suna. Ben seni çok sevdim. Sadece üzerimde sevgimi yaşamaya engel olacak kadar yorgunluk vardı."
"Ölü bir hayatı kalbinde taşımak nedir, bilir misin?"
Odayı sessizlik kapladı. Babasının gözleri dolmuştu.
"Ben daha kendimi sevmeyi bilmezken birisini sevmiştim, ve bu şekilde bir ayrılık sonrası hayattan büyük bir darbe yemiş oldum."
"Sevgi nedir bilmezken onu sevdim, sonra annenle tanıştım. Annen cidden iyi bir kadın. Onun sevgisini hak edecek bir adam değilim belki, ama ona da sevgisi için çok şey borçluyum."
"Sonra sana sahip oldum. Ve kalbimde bir hayat taşırken bu sefer omuzlarıma bir hayat bindi."
"Belki yaşananlar yüzünden kendini suçluyor olabilirsin. Ama benim oğlum olmayı sen seçmedin, sana sahip olmayı ben seçtim ve bu durumda sen hiçbir şeyde suçlu değilsin. Sana babalık borcum var."
"Ve... Özür dilerim. Ben bunu ödeyemeyecek kadar sevgiden uzak bir adamım."
Suna, gözleri dolu bir şekilde babasını dinlerken babasının gözyaşları istemsizce süzülüyordu.
Suna, ani bir hareketle kalkıp babasına sarıldı. Ne kadar olmuştu ona sarılmayalı? Aslında bu önemli değildi onun için. Sadece sarıldı, hiçbir şey düşünmeden.
Sarılmanın ardından Suna ve babası gözyaşlarını silip biraz sustular. Odadaki pencereler açıldı ve içeriye kuş sesleri dolmaya başladı.
"Baba, bir şey isteyeceğim. Ve bunu yaparsan seni affedeceğim."
Babasının meraklı bakışları Suna'ya dönerken ifadesine yansıtmadığı bir mutluluğu içinde yaşıyordu. Oğlu ne derse yapmaya hazırdı.
"Dinliyorum oğlum."
"Yapacağına söz vermelisin. Tüm kalbinle, inandığın bir söz."
Oğlu ne derse yapmaya hazırdı hazır olmasına ama- tüm kalbiyle söz vermek bir hayat üzerine söz vermekti onun için. Suna bunu düşünerek altını basarak söylemişti bu cümleyi, belliydi.
"Suna, sen çok zeki bir çocuksun."
"Pekâlâ, ne istiyorsun?"
Suna, dağılmış ve yüzüne düşmüş saçları eliyle geriye doğru taradı. Derin bir nefes alıp kendinden emin bir sesle konuştu.
"Beni öldürmeni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blanc en noir | SunaOsa
ActionArkadaş kelimesi "arka taş" lafından gelir. Savaş sırasında sırtını yaslamak amaçlı kullanılan bu taşlar bir süre sonra "arkadaş" kelimesinin adı olacak şekilde türemiştir. Şu an arkadaş oldukları söylenemezdi ama bulundukları savaşta birbirlerine y...