bu kurguda wanda hic yok, yer almiyor. bunu bilerek baslayin 🫶🏻
• •
1 hafta boyunca gelen "abla icardi haberleri doğru mu?" mesajlarına asla yetişememiştim.
bir dönem paris'te çalıştığım için (mauro'yu tanıdığımdan) herhangi bir transfer olasılığından haberim olabilirdi. bu yüzden dm kutum bu kulüpteki çoğu kişi gibi on binlerce mesajla dolmuştu.
"allah'ım çok kişi yazıyordu vallahi kafayı yiyecektim! çok şükür KAP geldi."
kerem hafifçe kıkırdadı ve sonra aniden bana döndü. "lan!" dedi şaşkınlıkla. "sen bu adamla paris'teyken bir şeyler yaşadığını anlatmamış mıydın bana?"
"ay sen onu nereden hatırlıyorsun?!"
dudaklarım aralandı şaşkınlıkla, bu çocuk gerçekten çok fenaydı. hiçbir şeyi de unutmuyordu.
"bırak şimdi onu. ne olacak şimdi?"
"of kerem, sorma ya. inşallah tanımaz beni."
koluna girdiğim arkadaşım gözlerini devirdi. "salak mısın kızım sen? nasıl tanımasın?"
dudaklarımı büzerek ona baktığımda durdu ve karşıma geçti. "bence hemen gözükme, daha sonra sanki yeni tanışıyormuş gibi yaparsı-"
"kerem, sus, sus!" diyerek elimle ağzını kapadım. bunları duymak resmen yanaklarımı kızartıyordu. mauro'yu uzun zamandır görmüyordum ve hiçbir iletişimimiz olmamıştı. icardi'nin transferi süper lig, galatasaray ve taraftarlar için harika olacaktı ancak benim için aynı şey söylenemezdi.
"sen bu takımın tercümanısın alina, illa ki yan yana gelmek zorundasınız. karşılaşacaksın adamla."
kerem lafını bitirir bitirmez onun sesini duydum. "ya senin şom ağz-"
okan hoca, dursun başkan ve onu gördüm koridorun sonunda. kaçıp gitmeyi tercih edecektim ancak okan hoca ile bakışlarımız birleşti ve eliyle 'gel gel' işareti yaptı.
çok iyi.
"koş aşkının yanına." kerem gülerek beni itekleyince kaşlarımı çattım, öldürecektim bunu.
"hocam, başkanım, nasılsınız?"
"iyiyiz kızım. mauro ile tanışıyorsundur zaten ama..." başkan bir bana bir ona bakarken kafamı çeviremiyordum çünkü mavi gözlerinin içinde kaybolacağımı biliyordum.
"merhaba." dedi o garip aksanıyla. ses tonu ve konuşması o zaman da hoşuma gitmişti.
"merhaba," diye mırıldandım gergin bir şekilde ve sonra da bunun anlaşılmaması için devam ettim. "hoş geldin. ben bildiğin üzere kulübün tercümanıyım."
"teşekkürler, bu çok iyi." nazikçe gülümsedi elini uzatırken.
ben onun elini sıkarken başkan telefonunun çalmasıyla aramızdan ayrıldı. okan hoca antrenmana gitmesi gerektiğini söyleyince ne istediğini az çok tahmin ettim ama yanlış tahmin etmiş olmayı diledim.
"alina'cım, mauro'ya tesisleri gezdirebilir misin azıcık?"
oflamamak için kendimi tuttum ve mecburen kabul ettim. "tamam hocam."
ben önde o arkada yürürken bir anda hızlandı ve yanımda beliriverdi. irkilerek ona dönünce yüzündeki sırıtışı da farkettim.
"bir şey mi oldu?"
soruma karşılık kıkırdadı. "birbirimizi çok iyi tanımıyormuş gibi yapma oyununu güzel oynadık."
kendimi camdan atmak istedim o an. utançtan bayılacaktım ve o da bunun farkındaymış, eğleniyormuş gibiydi.
"şey... uhm," boğazımı temizledim. "sen hatırlamazsın diye düşündüm."
gözlerimdeki bakışları vücuduma doğru inmeye başladı ve fısıldadı. "unutulacak bir kadın değilsin, mirabelle."
• •
mirabelle fransizca'da inanilmaz guzellik anlamina geliyo 🫠
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the hills | icardi
Fanfictioni only love it when you touch me, not feel me ≠ mauro emanuel icardi rivero fanfiction.