• •
yürürken, arabada, asansörde ve mutfakta otururken bile üzerimdeki tişörtü koklayıp durmuştum. iki gün geçmiş, tesislere gelmiştim ve hâlâ kokluyordum.
buram buram kaliteli erkek parfümü kokuyordu ve çok hoşuma gitmişti.
"ya abla söylemeyecektim ama... narkotik iti gibi ne kokluyorsun 1 saattir?"
herkes barış'ın dediğine kahkaha atarken elimde buruşturduğum kağıdı ona fırlattım. "sana gösteririm narkotik itini şimdi."
sabır dileyerek suyumu içmeye devam ettim. sonra da "alina." diye beni dürten kerem'e döndüm. "hm?"
"telefonun titreyip duruyor, baksana." kaşlarımı çattım ve yanımda duran telefonumu elime aldım.
10 dakika sonra icardi röportaj verecek, sahaya gel.
mesajı görünce gerçekten sınandığımı düşündüm. herkes biliyordu ve bilerek yapıyordu herhalde.
"mauro röportaj verecekmiş, beni görevlendirmişler." kerem'e mutsuzca döndüm. o ise gülmüştü.
"ben mi gideyim yani? 6 dil bilen sensin."
homurdana homurdana ayağa kalktım ve barış'ın elinden çikolatayı kaptım. "abla ya!"
"sus, sus." ensesine hafifçe vurdum ve odadan çıktım.
yeşil sahaya girmeden önce makyajımı düzeltmeye çalıştım. bir sürü kamera önünde durmaya alışmıştım ama yine de gericiydi.
o sırada sağ tarafımda beliren mauro elindeki tişörtü başından geçirmeye çalışıyordu.
"yardımcım sen mi olacaksın?" sorusuna gözlerimi devirdim. "yardımcı derken?"
"bilirsin ya..."
bir anda bütün yaşadıklarımız gözümün önünden geçti. bu sohbeti daha önce de yapmıştık ama böyle açık bir alanda değildi.
"kalabalık ortamlarda eskileri açmazsan mutlu olurum."
"neden, özler misin yoksa?"
bu daha geçen gün arkadaş olmaktan bahsetmiyor muydu?
tam cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki, elini kaldırdı ve dudağımın kenarını sildi. bu hareketi de donmama sebep olmuştu.
"icardi hazırsa alalım!" diye bağıran kişiyle birlikte mauro bu hâllerime kıkırdayarak önümden yürümeye başladı.
"merhaba," diye başlayan muhabirlere gülümsedim ve başımı eğerek bir nevi selam verdim. "bugün mauro icardi ile beraberiz. öncelikle şöyle bir soruyla başlayayım; istanbul'u ve takımı sevdi mi?"
dediklerini aynen çevirerek mauro'ya ilettim. beni dikkatle dinliyor, özellikle de dudaklarıma -vücuduma da- bakıyordu ve bunu farketmek zor değildi.
"geldiğiniz için teşekkür ederim. istanbul mükemmel bir şehir, burayı sevmemek çok zor. takım ise... taraftarlar olsun, takım arkadaşlarım olsun beni çok güzel karşıladılar. buraya gerçekten bayıldım."
"peki galatasaray ile en büyük hedefi ne?"
mauro hiç düşünmeden "şampiyonluk," dedi. "ayrıca ligde gol kralı olmak isterim. umarım yapabilirim."
dişlerini göstererek gülümsedi. taraftarın sevgilisi olacağına emindim, özellikle de bu röportajdan sonra.
bu sefer başka bir muhabir soru yöneltti. "havaalanındaki karşılamayı beğendi mi?"
mauro'ya hafifçe eğilip cümleyi ispanyolca'ya çevirdim. "...arkadaşsak dudaklarıma ve vücuduma bakmayı kes." diye fısıldadım sonra da.
alt dudağını dişledi, gülmemek için zor duruyor gibiydi. "bayıldım. çok da şaşırdım, fransa'daki atmosferi de seviyorum ama buradaki kadar deli dolu değiller," dedi ve bana bakıp devam etti. "üstündekini sevdim, sana daha çok yakışmış."
yaklaşık 25 dakika sonunda muhabirler şükür ki sorularını bitirdi. hiç arkama bakmadan odama gittim ve bir bardak su içtim.
bu adamı içimde acilen bitirmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the hills | icardi
Fanfictioni only love it when you touch me, not feel me ≠ mauro emanuel icardi rivero fanfiction.