on dört

3.9K 178 41
                                    

• •

"of, çocuğum evleniyor. ağlayacağım galiba."

"nişanlanıyorlar alina."

"evlenecek sonuçta!" diye homurdandım berkan'a. kerem ve yazgı beni görünce gülümseyip el salladılar.

yanlarına gittiğimde yazgı bana sıkıca sarıldı ve yardımlarım için teşekkür etti. "ne demek! çocuğum ve gelinime tabii yardım edeceğim."

"allah allah..." kerem sabır dilerken yazgı kıkırdamıştı. "akşam parti var, tabii ki sen de davetlisin."

"süpersin kızım." diyerek ona sarıldım. biraz daha sohbet ettikten sonra çalmaya başlayan hafif müzik ile arkadaşım nişanlısını dansa davet etti ve yanımdan ayrıldılar.

"mirabelle."*1

arkamdan gelen sesle topuklarımın üzerinde dönerken beni gülümseyen mauro karşıladı.

"mon soleil."*2

"vay..." diyerek güldü. "hep sen mi iltifat edeceksin?" diye sorduğumda ise, "sana ne söylesem yetmiyor." diyerek elini uzatmış ve dans eden kalabalığın arasına sokmuştu bizi.

hafif hafif sallanarak şarkıya uyum sağlamaya çalışırken konuşmaya başladı. "o akşam yaşadıklarımızı unuttum sanma, bir ara konuşacağız."

"şey," dedim kafamı kaldırıp suratına bakarken. "sen konuşmak istemiyor gibi gözükünce ben de üstüne gelmek istemedim."

"ben de aynı şey düşünüyordum." çatık kaşlarını görünce kahkaha attım. "ikimiz de aptalın tekiyiz."

"beni kesinlikle sen aptallaştırıyorsun." iç çektim o cevap vermemi bekler gibi yüzüme bakarken. "sana güvenebilir miyim?"

"bu senin elinde..." ellerini sıkılaştırıp beni daha da kendine çekti ve yüzünü boynuma gömdü. "eğer istersen her şeyi yapabiliriz."

"eskisi gibi olacak diye korkuyorum." diye itiraf ettim. sıcak nefesi boynuma çarparken sanki tek ikimiz vardık koskoca salonda.

"birbirimizi kullanmıyorduk, alina. sadece kendimize hakim olamıyorduk ve bir ilişkiye de başlayamamıştık. bizim sorunumuz buydu; bir ilişki kuramamak."

müzik bittiği için dansı sonlandırmak zorunda kalmıştık. dediklerine bir cevap vermek istesem de vermedim, o da bir daha konuşmadı.

ellerini hiç çekmeden beni peşinden sürüklemeye başladı. "nereye gidiyoruz?" diye sordum. "baş başa kalabileceğimiz bir yere."

sonunda birkaç kat aşağı indikten sonra girişe geldik. "mauro, çıkmayalım. kerem'leri bırakamam."

"çıkmayacağız. içeri girerken oturma alanı görmüştüm, oraya gidiyoruz."

kendini bir koltuğa bıraktı ve yanına gelmemi istermiş gibi baktı. artık fazlasıyla rahatsız edici olan topuklularımı çıkarıp kenara bıraktım ve yanına yerleştim.

hiçbir şey demeden dudaklarını birbirine bastırıp parmaklarını nazikçe yüzümde gezdirmeye başladı.

"eve gidelim mi?"

"ama..." diye mızmızlandım ve gözlerimi devirdim. "uykum var," dedi o da gözlerini ovuşturarak. "gece çok iyi uyuyamadım."

"neden?"

"yanımda yoktun." gülümseyip ayağa kalktım ve ceketinin önünü iliklemek için bacaklarının arasına girip yakalarını kavradım. "ne kadar da yalancısın."

koltuğa yasladığı kafasını kaldırdı. "sana asla yalan söylemem." dedi beni bacaklarının arasına sıkıştırırken, neredeyse dengemi kaybedip düşüyordum ve son anda toparlanmıştım.

"yalancı," o gözlerini devirirken ben kıkırdıyordum. "eve git ve dinlen."

"sensiz gitmem, bunu bilmiyormuş gibi konuşma." sorun olmadığını belirtircesine elimi salladığımda beni serbest bıraktı, ayağa kalktı ve kollarını nazikçe bana sardı.

"kerem'e gerçekten ayıp olur. biliyorsun, çok yakın arkadaşım. sen gitmek istiyorsan benim eve git, akşam partiye hazırlanmak için geleceğim. beraber gideriz."

kollarımı boynuna sardığımda küçük çocuklar gibi yaslanmıştı bana. gülümseyip yeni boyanmış saçlarıyla oynadım.

"ben yukarı çıkayım." diyerek kendimi ondan uzaklaştırdım ama o yine beni kendine çekerek dudağımın kenarından öptü. "beni öpmeden mi?" diye fısıldadı dudaklarıma doğru.

"bilmem, öpmeli miyim?"

sıkı omuzlarında dolaşan ellerim aşağı inerek karnında durdu. onun belimdeki elleri ise yüzüme yerleşmişti.

"hı hı."

zaten çok mesafe yoktu aramızda, ufak bir yakınlaşmayla dudaklarımız buluşmuştu. kalbim küt küt atarken 'onunla eve gitmeliyim' diye düşünmüştüm ama yapamazdım.

benden ayrıldı gülümseyip. sonra tekrar minik bir öpücük kondurdu dudaklarıma.

"allaaah!"

sol tarafa hızla döndüğümde berkan ve yunus'u gördüm. kaşlarımı çattığımda ikisi de gözlerini kapatarak yanımızdan geçti.

"bakmıyoruz, devam edin. biz sandalye almaya geldik."

mauro anlamadığı hâlde kıkırdadı ve bana yeniden sarılıp yanağımı öptü.

"görüşürüz bebeğim, dikkatli ol."

———

1* inanılmaz güzellik
2* güneşim

umarım hepiniz iyisinizdir, dikkat edin lütfen 🙏🏼❤️

the hills | icardi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin