7. Bölüm

11.9K 843 77
                                    


Elimdeki telefona sırıtarak baktıktan sonra kapatıp cebime koydum. Yüzümdeki sırıtma git gide büyürken yarım kalan valizi doldurmaya devam ettim.

Bugün annemden ayrılma günümdü ve ben aylardır bu günü bekliyordum. Annemi sevmediğimden dolayı değil, aksine o çok iyi biriydi. Ama hem babamı özlemiştim hemde Fırat'ı.

Aylardır onu görmüyordum ve şimdi de babamın yanına gideceğim için, onun görevlere gitmesi hariç hep görecektim. Benim için cennetin yeryüzündeki haliydi onun varlığı.

Babam onun asker olduğu yerde Yarbay'dı. O yüzden de rahat rahat askerlerle takılıyordum. Lojmanda kaldığım için de gece yarılarına kadar onlarla -özellikle Fırat'la- vakit geçiriyordum.

Tabii babam onlarla çok takılıp, onları rahatsız etmemden ötürü epey bir azar çekiyordu ama, işin ucunda Fırat olduktan sonra gerisinin önemi yoktu.

Valizimi kapatıp biletimi de üst cebine koyarak kapattım. Son mez etrafıma bakıp unuttuğum bir şey olup olmadığını kontrol ettim ama her şey tamamdı. Şimdi babamın yanına uzun bir yolculuk yapma vaktiydi.

Fırat'ın beni kendisinden kıskanması tekrar aklıma geldiğinde, güldüm. Benim ondan başka özel bir şeyim mi vardı sanki. Ama bunu bilmediği için içinden geldiği gibi davranmıştı. Ve içinde beni kıskanan bir yanı olduğunu bilmek çok hoşuma gitmişti.

Sevdiğim adam beni kıskanıyordu, daha ne isterdim ki.

Annemle vedalaştıktan sonra otogara gidip arabanın kalkış saatine kadar oyalandım. Daha sonra hiç duraksamadan binip yolculuğa başladım. Aylar sonra yüzünü görecek olmak içimde tarifi imkânsız bir his oluşturuyordu. Onu çok özlemiştim.

Uzun zaman düşündükten sonra ona mesaj atma kararı aldığımda ilk başta tereddütlerim vardı. Beni engelleyip bir daha konuşmaması, ya da numarayı araştırıp beni öğrenmesi korktuklarımın en başında geliyordu.  Ama bunların hiçbiri olmamış, aksine beni sevmeye bile başlamıştı.

Saatler sonra duran otobüsten hızla inip valizimi de alarak, bir taksi tutup yola koyuldum. Az kalmıştı çok az.

Acaba karargâhta mıydı? Umarım oradadır yoksa kim bilir belki de günlerce onun görevinden dönmesini beklemek zorunda kalacağım. Aylardır yeterince beklediğimi düşünüyordum. Biraz daha beklemeye tahammülüm yoktu.

Duran taksiye hızla ücreti ödeyip indim. Demir kapıya yaklaştığımda, nöbetçi asker yanıma geldi. Bu kişiyi tanımıyordum.

" Buyurun? " dediğinde, valizimi ayağımın yanına bırakıp yüzüne baktım.

" Kolay gelsin asker abi. " dediğimde, başını salladı.
" Eyvallah. "

" Ben Yarbay Erdal Demir'in oğluyum. " dediğimde, lafımın devamını getirmeme izin vermeden kapıyı açtı.

" Ah demek geldin. Geç bakalım ufaklık. " dediğinde, gülerek elime valizi alıp içeri girdim. Yanından geçtiğimde saçlarımı okşamıştı.

Minyon tipli değildim ama herkes tatlı bir yüzüm olduğunu söyledikleri için, önüne gelen bana çocuk muamelesi yapıyordu. Ama hoşuma gidiyordu yalan yok.

Biraz ağır olan valizimle bahçede ilerlerken, ezbere bildiğim koridorda babamın odasına yöneldim. Kapıya vardığımda, kenardaki masada nöbet tutan Mehmet abi beni görünce gülümseyerek ayağa kalktı.

" Vay vay vay koçum. Sen buralara gelir miydin? " diyerek yanıma geldi. Bana sarıldığında gülümseyerek karşılık verdim.

" Eh, az kalsın yolu unutuyordum. " dediğimde, alayla gülerek saçlarımı karıştırdı.

Annem ve babam ben küçükken anlaşmalı bir şekilde boşanmışlardı. İlk başta annemin yanında kalsam da, büyüdükten sonra babamla da çok vakit geçirmeye başlamıştım.

Kaldıkları şehirler birbirilerinden uzak olduğu için hangisinin yanına gitsem, uzun süreli kalıyordum. Onca yolu birkaç gün ya da hafta için çekemezdim.

Ama bu sefer annemde daha çok kalmıştım. Rahatsızlandığı için onu bırakamamıştım. Bu yüzden de Fırat'ımdan daha uzun süreli olarak ayrılmak zorunda kalmıştım. O yüzden de dayanamayıp mesaj atmıştım ona. En azından iki taraflı olarak aklına girebilecektim.

Mehmet abiyle ayak üstü konuşup ardından babamın odasına girdim. Kapıyı çalmadan girdiğim için sinirle başını kaldırıp gelene bağırmak için açtığı ağzı, benim gülen yüzümü görmesiyle duraksamıştı.

Anında kaşları düz bir çizgi hâlini aldığında gülerek yanına gittim. Babamı sinir etmeye bayılıyordum.

" Böyle destursuz girenin sen olduğunu anlamalıydım. " diye homurdandığında, yanına gidip boynuna sarıldığımda gözlerini devirmişti.

" Aşk olsun Yarbayım. İnsan ilk önce bir özledim der, sarılır. Yoksa sizi komutan yaparken duygularınızı da mı alıyorlar? "

Anında kaşlaro çatılırken, elini havaya kaldırdığında hızla yanından uzaklaştım. Ama popoma bir tane geçirmesinden kaçamamıştım. Zaten hep yakalıyordu. Komutan refleksiydi herhalde.

" Sus! Anası kılıklı, eşek sıpası! " dediğinde, çatık kaşlarına güldüm. Bu adam gülmeyi bilmiyordu herhalde.

Koltuğa geçip kuruldum. Babama baktığımda hâlâ çatık kaşlarıyla bakıyordu.

" Sevgili babacığım, kaşlarını böyle çatmaya devam edersen, yakında yaşlanır, emekli olursun. " dedim munzurca.

Orta yaşın biraz daha altındaydı ve benden bile dinç görünüyordu. Bu yüzden de yaşlı kelimesini ona karşı kullanmamdan nefret ediyordu. Tabii bende onu sinir etmeyi sevdiğim için itinayla söylüyordum.

" Hergele. " dediğinde, güldüm.

Babam komik bir insan değildi ama garip bir şekilde aramızdaki iletişim çok komikti. Bana asla kızmaması ve sevmesi çok güzeldi. Onu sinirden kudurtsam bile sadece kaşlarını çatıp anası kılıklı demekle yetiniyordu. Bu yüzden de babam benim için önce arkadaş sonra babaydı.

" Beni özledin mi doğruyu söyle? " dediğimde, sinsice sırıttı.

" Yoo özlemedim. "

Hep böyle derdi ama özlediğini biliyordum. Sürekli telefonla arayıp konuşuyordu. Buraya gelince de benim onu gıcık ettiğim gibi o da beni gıcık etmek için uğraşıyordu.
Garip bir iletişimimiz vardı.

" Tabii, telefonda ne zaman geleceksin diyen de annemdi zaten. " diye dalga geçtiğimde güldü. Ardından elini saçlarıma atıp karıştırdı.

" Özledim tabii kerata, özlemem mi. "

" Tabii özleyeceksin. Burada benden bahsediyoruz. " diye böbürlendiğimde, gülerek saçlarımın arasındaki elini bir kez daha karıştırıp geri çekildi.

" Egolu. "

Birkaç dakikada üç kişinin bozduğu saçlarımı bu sefer de ben bozup ayağa kalktım. Babamın bakışları bana döndüğünde sırıttım.

" Hadi sana kolay gelsin Yarbayım. Bende benimkileri bulayım. " diyerek kapıya yürüdüm.

" Ulan bana bak. Sakın askerleri sık boğaz edeyim deme! "

Arkamdan konuşurken hıhı diyerek dışarı çıktığımda, sinirli homurtusunu işittim.
" Kime diyorsam zaten! "

Ellerimi ceplerime koyup yüzümdeki tebessümle, hafif bir ıslık çalarak ilerledim. Ezbere yollardan geçerek askerlerin kaldığı yere vardığımda, adımlarımı durdurup uzaktan gözlerimi kısarak baktım.
Fırat normalde burada takılırdı.

Birkaç saniye gözlerim askerlerin içinde gezindiğinde, en sonunda görmeyi beklediğim bedeni görmemle gözlerim ışıldadı.

Yüzümdeki sırıtma büyürken iç çektim. Ne kadar çok özlediğimi, onu uzaktan görünce anlamıştım.

Ve şimdi de ayların hasretini giderme zamanıydı.

NİŞANCI BEY-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin