Üzerime bir tişört geçirip zaten sıcak olan havada üstüme bir şey alma gereği duymadan, babam daha askeriyede olduğu için rahat rahat çıktım lojmandan. Akşam olduğu için güneş yavaş yavaş batmaya hazırlanıyordu.
Salına salına yürürken bir anda belime dolanan elle irkilerek arkama baktım.
Babam göz kırparak yüzüme bakıp beni bırakmadan kendine çevirdiğinde, dudağımı büzdüm. Tüh ya yakalanmıştım.
" Nereye bakalım ayaklı bela? " diye sorduğunda, dudağını ısırıp gülüşünü engellemeye çalışıyordu bir yandan da. Dudağımı büzerek ona baktığım içindi.
" Askerlerin yanına gideceğim. " dedim, bir yandan da dudağımı büzüp masum görünmeyi ihmal etmiyordum. Ama tabii babam yemiyordu bunları. Çünkü küçükken ona çok yedirmiştim o yüzden adam artık haliyle doymuştu.
" Olmaz, rahat bırak onları. Şimdi talim yapacaklar. " diyerek kaşlarını havaya kaldırarak olumsuzca konuştuğunda olduğum yerde ayaklarımı yere vurmaya başladım.
Gözlerini devirdi bu hâlime.
" Gideceğim bana ne, bana ne! " diye tutturduğumda, güldü.
" Olmaz. " dediğinde, elinden kurtulmaya çalıştım ama bir çocuk tutar gibi beni tutup omzuma atarak lojmana yürümeye başladı.
" Ya ama gideceğim... " dedim ağlamaklı bir sesle. Adama hiçbir şey işlemiyordu. Keşke zamanında o kadar da duygu sömürüsü yapmasaydım.
Popoma bir tane vurup kapıyı açarak, başımı çarpmamam için eğilerek içeri girdi. Boyu dev gibi olduğu için kapıda hep eğiliyordu normalde de.
" Hayır askerleri rahatsız etmene izin veremem. " dediğinde, hâlâ beni omzunda tutarken kapıyı kapatıp ayağını havaya kaldırarak postallarını çıkarmaya başlamıştı. Resmen beni salmamak için yere bırakmıyordu!
" Ama onlar rahatsız olmuyor ki, onlar beni seviyor. " dediğimde, gülerek içeri geçti.
" Onları talim yapmaktan alıkoyduğun için seviyorlardır. " dedi.Evet, komutanlarla konuşup onları oyalayarak askerleri eğitimden kurtarıyordum. Komutanlar da her zaman beni uzak tutmak için babama şikayet ediyorlardı.
Oflayarak ellerimi yumruk yapıp çenemin altına koyarak dirseklerimi babamın omzuna koydum. Git gide uzaklaştığım dış kapıya üzgün gözlerle bakarken, babam salona geçip beni sırtımdan tutarak koltuğa bıraktı. Ardından da eğilip yanağımı öptüğünde, trip atarak ondan uzağa çektim kendimi.
Gülerek doğrulup odasına gitmek için arkasını döndüğünde, tam kaçacaktım ki sesini duydum.
" O kapıdan çıkılmayacak Rüzgâr efendi. "Babam odasına gidip üzerini değiştirdiğinde, kollarımı küskün bir şekilde önümde bağlayıp yerime oturarak dudaklarımı büzdüm.
Üzerine rahat bir şeyler giyip gelen babama bakmadan başımı diğer tarafa çevirerek onu görmezden geldiğimde, güldü. Ardından koltuğun arkasından gelerek ben daha geri çekilemeden beni tutup tekrar yanağımı sıkıca öptü. Ona kaşlarımı çatarak bakıp tekrar önüme döndüğümde, sırıttı.
" Anası kılıklı. " diyerek saçlarımı okşayıp mutfağa gitti.
" Ne yersin bücür? " eğlenen bir ses tonuyla mutfaktan seslendiğinde gözlerimi devirdim. Ona çekmek yerine anneme çektiğim için boyum 1.73'dü.
Bu yüzden herkes bana tatlı bebek muamelesi yapıyordu.Cevap vermediğimde başını mutfaktan uzattı.
" Ne yermiş bakalım benim huysuz bebeğim? "" Askerleri istiyorum. " dediğimde, güldü. Ardından dudağını yalayıp gözlerini kısarak havaya bakıp düşündü.
" Hmm, bir bakalım. Yalnız şefin özel spesyalinde böyle bir ana yemek yok. " dediğinde, gülecekken kendimi zor tuttum. Şu an ona trip attığım için gülsem olmazdı.
Başımı yine ondan olmayan yana çevirdiğimde, gözlerini devirdiğini gördüm göz ucuyla. Ardından mutfaktan çıkıp bana yürüdü.
" Ah peki, peki. Yemek yedikten sonra gidebilirsin. Ama yalnızca bir saat. " diyerek yanıma geldiğinde, gözlerim parlayarak ona döndüm.
" Yemeği sonra da yerim, askerler kaçıyor. " diyerek ayaklandığımda, güldü. Ardından yanağını uzatıp parmağıyla vurduğunda ne istediğini anlayıp yanağını sıkıca öptüm.
Yanından geçip kapıya koştuğumdan arkamdan söylenmeye devam ediyordu." Bana bak sakın askerlerin eğitimini bozma! " dediğinde, geçiştirmek için elimi salladım ona dönmeden.
Arkamdan homurtusunu duysam da ayakkabılarımı hızla ayağıma geçirdiğim gibi koşarak Fırat'ın eğitim yaptıracağı yere gittim.
Hepsi tek sıra halinde şınav çekerken, Fırat da ellerini arkada bağlamış onlara sayıları tekrar ederek, önlerinde yürüyordu. Onu görünce yüzümde bir tebessüm oluşurken hızla yanına gittim.
Beni gören askerler gülmeye başladığında, Fırat onların baktığı yöne bakmasıyla beni fark etmişti. Anında yanında bittiğimde gözlerini devirdi.
" Naber? " dememe kalmadan Fırat belimden tuttuğu gibi beni havaya kaldırarak yürüdüğünde düşmemek için omuzlarını sıkıca tuttum.
" Çavuş, eğitim sende. " diyerek benimle birlikte yürümeye başladığında, arkasından askelerin seslerini duyabiliyordum.
" Teğmenim bıraksaydınız da kalsaydı? "
" Komutanım gitmeyin ya. "
İsyan sesleri git gide azaldığında, çavuşun onlara uzaktan emirler yağdırdığını görebiliyordum. Bu sefer onları kurtaramadığım için hepsinin yüzü asılmıştı.
Dudaklarımı büzerek beni tutan adama döndüğümde, yüz yüze olduğumuz için göz göze gelmiştik. Düşmemem için belimdeki elini sıktığında, bende onun omzunu tutmuştum. Ama hâlâ yüzüne üzgün bakışlar atmaya devam ediyordum.
" Hiç öyle bakma küçük adam. Onların eğitim görmesi şart. " dediğinde, arkasından askerlere baktım.
" Yemek yedin mi bakalım? " dediğinde, hayır anlamında başımı salladım.
" İyi bakalım, güzel olmuş. Böylece bana eşlik edersin. " diyerek, yemekhanenin arkasında olan binaya yürümeye devam etti. Beni bırakmadığı için hâlâ kucağında duruyordum. Boyu uzun olduğu için ayaklarım yere değmiyordu. Ve onun gibi güçlü birine hiç ağır gelmiyordum.
Sesimi çıkarmadan uslu uslu beni götürmesine izin verdim. Binaya girip ikinci kattaki evine çıkarak anahtarla kapıyı açıp içeri girdi. Ayakkabılarımı çıkarmam için bu sefer beni yere bıraktığında, birlikte içeri geçtik.
İçeriden mis gibi kokular gelirken acıktığımk hissediyordum. Muhtemelen eğitime gitmeden önce yemeği yapmıştı.
" Git elini yıka bakalım. Bende yemekleri koyayım. " diyerek üzerindeki askeri montu çıkardığında banyoya ilerledim.
İçeri girip ufak olan banyoda ellerimi yıkadıktan sonra serinlemek için yüzümü de yıkadım. Ardından kurulayıp içeri girdiğimde çoktan tabaklara yemeği koyup hazır etmişti. Benden sonra o da gidip elini yıkayarak geri geldiğinde, birlikte yemeği yemeye başladık.
O da tıpkı babam gibi lezzetli yapıyordu yemekleri. Sanırım komutan olan herkeste bu huy vardı. Yalnız kaldıkları için yemek yapmayı çok iyi biliyorlardı. Ve gerçekten de ellerinin lezzeti fazlasıyla vardı.
O akşam babamın verdiği bir saati onunla birlikte yemek yiyip sohbet ederek bitirmiştik. Ardından da çok geç olmamasına rağmen beni lojmanın önüne kadar bırakıp öyle gitmişti evine.
![](https://img.wattpad.com/cover/320954305-288-k686594.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİŞANCI BEY-Gay
Ficción General[TAMAMLANDI] B.N.: Sizi dava edeceğim! NİŞANCI BEY: Anlamadım? B.N.: O elinizdeki nişancı silahı var ya? NİŞANCI BEY: Evet? B.N.: Onunla düşmanı vurmanız gerekirdi, kalbimi değil.