19. Bölüm // Kurtarma

277 69 77
                                    

Şarkıyı açın dediğim yerde Labrinth All For Us şarkısıyla dinleyebilirsiniz

Başlangıç için ise; Erika Ludmeon Yad

İyi okumalar:)


Yaşıyor muyum yoksa sadece nefes mi alıyorum? Bu klişe söz artık benim içinde geçerliydi, gerçi ben bir süredir bu sözü yaşıyordum ama olsun.

Hayatım yaşamak üstüne değil, tamamen hayatta kalmak üstüne. Her zamanki gibi yine hayatta kalmak için çabalıyordum. Neredeyim, nasıl geldim, kiminleyim bilmediğim bir şekilde ölmemek için Tanrı'ya yalvarıyordum.

Gözlerim üstünde milyonlarca kilo ağırlık varmış gibi zorlanarak açılırken başımda özellikle boynumda ince bir sızı şeklinde ağrı hissettim. Gözlerimi sonunda açabildiğimde etrafı incelemeye başladım yavaş hareketlerle, sadece ellerim ve sırtım bağlanmış bir şekilde bir sandalyeye oturuyordum. Sırtım bağlı olmasına rağmen öne doğru düşüyordum ve boynumla sırtım çok ağrıyordu bozuk duruşum yüzünden.

Kendimi yavaşça düzeltip etrafa bakındım baygın bakışlarımla. Tanıdık gelmiyordu ve boş bir deponun içinde gibiydim. Neredeyim ben?

Ve ah... Şimdi kafama dank etti... En son Ivan'ın konuştuğu adamlar tarafından boynuma bir darbe almıştım ve bayılmıştım. Şimdi de beni mi kaçırmışlardı?

"Prenses, uyanmışsınız. Tebrikler. Bir an tüm gün uyuyacaksın sandım."

Sesin geldiği yöne doğru kafamı çevirdiğimde yine o esmer adamı gördüm. Uzun boylu, kirli sakallı biriydi. Daha önce dikkat etmemiştim ama yüzü oldukça tehditkar duruyordu. Yutkunduğunda boğazımın kuruduğunu hissettim. "Hangi gündeyiz?" dedim. Konuşurken sesim çatlıyordu kuru boğazım nedeniyle.

O sırada gök gürledi ve irkildim korkuyla. Bunu beklemiyordum çünkü hava o kadar bozuk değildi. Ama ardından şiddetli rüzgarın sesini duymaya başladım, kafamı kaldırdığımda tam önümde duran açık bir kapı olduğunu ve sesin oradan geldiğini anladım.

Fırtınalı havaları seviyordum özellikle şimşek çakarken yağan yağmuru. Bana yalnız olmadığımı, doğanın bile çığlıklar ata ata ağladığını hatırlatıyordu. Bazı geceler benim gibi, bunu gizlice yapmıyordu sadece. Tüm dünyaya gösterecek kadar cesareti vardı doğanın, benim aksime.

Gözlerimi esmer adama çevirdiğimde ellerini cebine soktu. "Perşembe, saat sabahın beşi." yanıma doğru yürümeye başladı ve geldiğinde çenemden tutarak yüzümü ona çevirdi. "Onun sevgilisi olmak için fazla ortalamasın." ve çenemden itti beni. Sikeyim, konu gerçekten tipim miydi?

Derin bir nefes aldım ve öfkemi kontrol altında tutmaya çalıştım. Dün geceden beri baygındım sanırım. Normaldir, hayatımda daha önce hiç enseme bir darbe alarak bayıltılmamıştım. Acaba Ivan nasıl? Oradan asla kalkamayacak gibi yerde seriliydi en son. Oradan kalkamaz ve ölürsem, bu dünyada istediğim hiçbir şeyi yapamadan bomboş ölecektim. Çocuklarıma iyi bir anne olup onlarla güzel iletişimde olup mutlu anılarımı anlatmak istiyordum.

Gerçi tamamen faydasız biri olmamıştım bu hayatta, en azından kötü örnek olarak anlatılabilirdim öldükten sonra. Mesela bu hayatta hiçbir şeyi başaramamış, hiçbir istediği olmamış, sürekli şiddet gören olarak anlatılabilecek bir dram hikayesi konusu da olabilirdi ölümüm. Marcus hayatımı yazsa zengin olurdu, zaten ilgisi vardı yazmaya buradan kurtulursam onu daha çok yazı yazmaya teşvik edeceğim.

"Yakınıma taşıyın."

Esmer adamın emri üstüne iki iri yarı adam beni olduğum yerden kaldırdı ve sandalyemi adamın tam önüne götürüp sonra beni oraya götürdüler. Esmer adam sırıtarak bana bakarken çevremde dönmeye başladı. "Neden seninle anlıyorum, vücudun özellikle kalçan çok iyi." pis pis sırıtırken sarı dişlerinin ardından konuşmuştu. Kahretsin, bu adam cidden manyak olmalıydı. Kim kaçırdığı kızın kalçasına bakardı?

Bana Aşık OlacaksınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin