10. BÖLÜM

49 9 54
                                    

Çiçek'in Anlatımından

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çiçek'in Anlatımından

Bize canımızdan çok sevdiğimiz birine bir şey olduğunda nerede ne durumda olursak olalım hissedeceğimiz gösterilmemiş miydi? Kitaplar ve filmler hep bu duygusal bağların üzerine kuruluydu. Bir yerlerde canı yanan bir sevdiğin varsa mutlaka onu hissetmeni sağlardı ilahi bir güç; belki kalbine bir sızı yerleştirmesiyle, belki de filmlerin klişesi olan çerçevelerin düşüp kırılmasıyla. Ama bir şekilde hissedilirdi işte. Peki neden bu teori benim hayatıma işlememişti ömrüm boyunca? Bu şehrin bir noktasında arkadaşım ateşlerin arasında kalmışken ben gülerek Alazla şakalaşıyordum, tıpkı babamın kalp krizi geçirdiği anlarda benim komşumuzun düğününde halay çekiyor olmam gibi.

Sorun neydi? Ben mi o kadar kuvvetli bağ kuramamıştım sevdiklerimle? Yoksa hayat hep benim mutlu olduğum anları bölmek için mi bu acı olayları böyle zamanlara denk getiriyordu?

İş çıkışı sırasında Alazla terasta oturuyorduk, o sigara içmek istemişti. Saçmasapan bir anısına güldüğümüz sırada telefonumun çaldığını duymuştum. Leyla'nın patronu Hamdi amca telefon numaram onda olduğundan dolayı arayıp ilk bana haber vermişti kitapçıda yangın çıktığını. İtfaiye aranmıştı, ancak bunun üzerinden kaç dakika geçmişti bilmiyorum. Benim ardımdan Yağız'a haber vereceğini söylemesiyle telefonu kapatmıştı, beni toparlayıp arabaya hızla koşmamı sağlayan ise Alaz olmuştu. Neyseki kitapçının tam yerini daha önceden tarif etmişti Leyla bana, ki zaten dumanlar çıkan o yeri bulmamak imkansızdı zaten.

Alaz'ın arabayı park etmesiyle dehşet dolu sokağa korkuyla bakındım. Emniyet kemerimi açıp arabadan inerken "Çiçek sakin ol." diye arkamdan seslendi Alaz. Umursamadım. İtfaiye aracı sokağın ortasındaydı, mahallelinin yaklaşmaması için şeritler çekilmişti etrafa. Hemen bir ambulans hazırda duruyordu bizim aracı park ettiğimiz yerin ötesinde.

Beni duyacağına inanmak isteyerek "Leyla!" diye bağırdım şeritlerin altından geçerken. Simsiyah dumanlar beyaz renkli duvarlara is bulaşmasına sebep olmuştu. Enkazın bıraktığı izlerdi bunlar. Tek bıraktığı şeyin bu kapkara lekeler olmasını diledim. Hemen sağdaki korkuluklu pencereden görünen alevler korkumu arttırmıştı. Muhtemelen yangın ekipleri tarafından giriş kapısı ve çevresindeki alevler söndürülmüştü. Girebilirdim içeri belki, Leyla belki de girişteydi. Eğer orada olsa çoktan çıkartılmış olacağını bilsem de yüreğime bağlanmış o umudu görmezden gelemedim.

"Hanımefendi, ilerleyemezsiniz." diye bir erkek sesi duyduğumda kolumdan tutulup adım atmam engellendi. Ama ben gidemezsem kim gidecekti ki? Birbirimizi kardeş kabul edip yıllarımızı beraber geçirdiğimiz arkadaşım içeride bir yangının ortasındayken içeriye dalmaya benden daha çok hakkı olan biri var mıydı ki şu an?

Diğer kolumdan tutulup çekildiğimde "Şşş sakin ol. Engel olmamalıyız ki işlerini yapsınlar. Leyla'yı çıkartacaklar oradan." diye beni teskin etmeye çalışan Alaz'dı. Ama bu mümkün değildi. Bu hiçbir şartta ve zamanda imkan dahilinde olamazdı. Leyla'nın şu an nefessiz kalmış olma olasılığını bilmek dahi nefesimi kesiyordu benim. Vereceğim tepkiyi nasıl kontrol edebilirdim?

DÜŞLER SOKAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin