1•

4.4K 98 285
                                    

Öncelikle hoş geldiniz. Bu kurgum, şiddete uğrayan kadınlara farkındalık kazandırmak amacıyla oluştu kafamda. Kadına şiddete özendiren ve küçümseyen bir davranış asla yoktur. Kadına şiddet, büyütülmesi gereken bir şey ve tüm kitaplar, tüm filmler, tüm diziler, tüm medya abartmalı. Bir can, bir anne, bir evlat her gün toprağa kaybolup gidiyor. Küçümsenecek, unutulacak bir konu değildir bu konu. İyi okumalar...

Her acı, acı mıdır? Ya da her sızı kalpte mi yer edinir kendine? Bazı sızılar, giremez kalp kapağından içeri. Kan pompalamakla meşgul olan kalp, buna izin vermez belki de. O kadar sızı, o kadar keder kalbin kapısında ağaç olmuş beklerken o kalp niye aşkı alıyordu peki içeri? Aşk, kanı ezip geçiyor muydu? Ya da kalp mi aşkı kayırıyordu? Vücuda hangisi daha zararlıydı peki? Kavuşamadığın bir aşk mı; yoksa ömrün boyunca bitmemiş bir çile, keder mi?

   Beynimle kalbim yine muhakeme ediyorlardı. Ağlıyordum, bu artık benim için oldukça rutin bir eylemdi. Bacaklarımı karnıma çekip daha da şiddetlendirdim ağlamamı. Belki o zaman kalbimin kapısında kalan yığıntılar içeri girerlerdi ve oradaki ağrım hafiflerdi.

   Dudaklarımdan geçip boynuma doğru giden gözyaşlarımı, kontrol edemez hale geliyordum.
   "Allah'ım, yalvarırım al canımı. Lütfen YaRabbim. Ben dayanamıyorum artık."

   Yakarışlarım, hıçkırıklarımın arasından seslice çıkmaya devam ederken kapının sertçe açılmasıyla en azından yakarışlarımı susturuyordum.

  "O canını, o güzel canını, o biricik canını, o benim olan canını yalnız ben alabilirim. İnandığın Tanrın seni duymuyor olmalı. Çünkü hala benim yanımdasın, evimdesin, yatağımdasın.

   Söyledikleri daha da ağlatıyordu, daha da çaresiz kılıyordu beni. Ama bir gün yılarsam yıkılırdım. Allah canımı bir gün alana kadar, ölene kadar kimseye boyun eğmemeliydim.

   "Vücudum burada. Ben yokum burada. Sen ve vücudum var. Senin yanında olmam için ruhumun da benimle bir burada olması gerekiyor. Ama benim ruhum başka yerde, başkasının yanında. Ayrıca laf ettiğin Allah'ım,  bir gün senin belanı verecek. Ve ben de sadece izleyeceğim."

   Kelimelerim henüz biterken çenemden tutup kaldırıyordu beni. Acıyla inlerken elinden kurtulmak için de uğraşıyordum. Her zamanki gibi başarısız olsa da uğraşıyordum.

  "Sen benimsin, her şeyin benim. Her şeyine sahip oldum. Sana sahip oldum ben. Ağlamaktansa mutlu olsan, biraz sen de bana alışsan iyi edersin. Çünkü hayatımızın sonuna kadar bu evde beraber duracağız."

  Ağlamamı geri atarak konuşmaya çalışmak istiyordum. Ama boğazıma inen eli, bunu engelliyordu. Acım boğazımdan daha aşağıya inemiyordu. Boğazımı daha da sıkarak, iğrenç dudaklarıyla dudaklarıma baskı yaparak gitti odadan.

   Dizlerimin düğümleri çözülmüştü, bağları birbirinden bağımsız davranıyorlardı. Çöktüm yere, ruhumun çökmemesini dileyerek çöktüm.
  "Allah'ım yardım et. Sarp, nerede kaldın? Gel artık lütfen..."

   Hıçkırıklarımın arasından çıkan nidalarımda ne söylediğimi bilmeden gelişigüzel söylüyordum. İçimde kocaman bir boşluk hissi vardı. Yıllar önce ruhum oraya atlamıştı ve uzun süredir ondan haber alamıyordum.

   Kapının açılması, tüylerimi diken diken ediyordu. Hızlıca duvarın en köşesine geçip ağlamamı durdurmaya çalışıyordum. Her gün önüme yemek bırakan adamlardan biri gelmişti. Yine yemeği bırakıp, bir şeyler zırvalayıp gitti.

  Bu büyük oda, zindandan farksızdı bana. Pencerelerinde siyah, demir parmaklıklar olan; ayağımın bağlandığı siyah, kalın bir zincir olan; herkes için boş ama benim için oldukça dolu olan bir odaydı. Her duvarında çığlıklarımı, ağlamalarımı, çaresiz savruluşlarımı görüyordum.

ELEMKÂRÂNE +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin