"Lerzan, bir süre burada kal. Baban hakkında bir şeyler öğrenene kadar en azından. Aydoğan delirmiş gibi seni arıyordur şu an."
Enes'in dediklerine kafamı salladım onaylar biçimde.
"Haklısın. Ama ben biriyle görüşmek istiyorum. En azından telefondan... Bana yardımcı olabilir misin?"
Telefonunu pantolonunun arka cebinden çıkartırken aynı zamanda da kaşları çatılıyordu.
"Kimi arayacaksın? Yani numarasını biliyor musun?"Gözlerim minnetle yüzünü çevrelerken bildiğimi belirten bir göz işareti yaptım. Bir şey demeden avcumun içine bıraktı telefonu.
Üç yıldır telefon kullanmayan ellerim, bilmediği bir coğrafyada dolaşır gibiydi. Yan tarafından açıyordum telefon ekranını ilk önce. Ardından ekranı kaydırıyordum açılmasını dileyerek. Telefon, en son aramalarda bırakılmış olduğu için uğraşmadan numara girmek adına tuşlara basıyordum.
Tanıdık numarayı ararken kalbimde yeşeren bir şeyler hissediyordum. Uzun süre çalmasının ardından açıldı telefon.
"Alo! Kimsiniz acaba?"Unutmamıştım, beynim beni üzmemişti. Hatırlıyordum, hala eskisi kadar belirgindi sesi zihnimde. Bir süre nutkum tutulmuş gibi bekledim. Ruhumun, sesiyle dinlenmesini bekledim.
"Alo!"Tahammülsüzce, tekrardan çıkan sesi dolduruyordu kulaklarımı.
"Sarp... Benim, Lerzan."
Suskunluk sırası ona geçmiş gibi konuşmuyordu. Onu anlar gibi ben de konuşmadım. Bir şeyler söylemesini bekliyordum.
"Lerzan..."Söyleyebildiği tek kelimeden ibaretti. İsmimin güzel söylenebildiğini unutmuştum. İsmim güzeldi, güzel söylenebiliyordu.
"Sarp, evet benim."
Derin nefes alışlar geliyordu telefondan kulağıma.
"Nasılsın?"
Nasıl mıydım? Cehennemi taşıyorum, yangınlar kalbimin altında, ruhum bir duman parçası... Ama bunları ona söyleyemezdim ki.
"İyiyim, iyiyim ben. Sen nasılsın?"
Karşı taraftan cevap beklerken sol gözümden, yanağıma doğru bir yaş süzüldüğünü hissediyordum. Mutluluk gözyaşı olmalıydı.
Ama karşı taraf cevap vermiyordu. Kulağımdan çekip, telefon ekranına baktığımda arama ekranı kapanmış vaziyetteydi.
Gözlerimi, beni dikkatle izleyen Enes'e çevirdim. Neler olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. Şaşkınlığımı dizginleyip boğazımı temizledim hızlıca.
"Enes, tekrar arayabilir miyim? Sanırım bir şey oldu, birden kapandı."
Elini, izin verdiğini belli edercesine önüme savurdu. Enes'ten aldığım izinle tekrar aradım Sarp'ı. Sonuna kadar çalsa da açılmamıştı.
Pes ederek telefonu Enes'e verdim. Meraklı gözlerle beni incelerken telefonu alıyordu elimden.
"Lerzan, istersen bir duş al. Yani evde istediğini yapabilirsin. Mutfakta falan çoğu şey var."
Gözlerim, üzerime indiğinde hala sahte kana bezenmiş halde duruyordum. Tekrar gözlerim Enes'e kaydı.
"Tamam, teşekkür ederim gerçekten her şey için."
Yine gülümsüyordu.
"Rica ederim. Benim şimdi gitmem gerekiyor. Aydoğan, beni arıyordur evimde falan herhalde. Hatta bak..."Son söylediğiyle ekranı kaldırıp bana gösteriyordu. Aydoğan Yavuz... O ismi, gözlerimin algılaması dahi tüylerimi ürpertmeye yetiyordu. Derin nefeslerim, her zamanki gibi ciğerlerimle buluşurken gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEMKÂRÂNE +18
Teen FictionKitap +18'dir. Cinsellik içermese de içinde geçen şiddet sahneleri ve çarpık ilişki sahneleri vardır. Etkilenebilecekler için küçük bir uyarı... Öncelikle hoş geldiniz. Bu kurgum, şiddete uğrayan kadınlara farkındalık kazandırmak amacıyla oluştu kaf...