Ruhum ve bedenimin yangınlar içinde kavrulduğunu hissediyordum. Ama bu yangın, beni yakmaktan ziyade ısıtıyordu.
"Biraz daha dayanabilirsin umarım Lerzan."
Vücudumu ısıtan sesin sahibi, şimdi de telkinleriyle ruhumu ısıtıyordu.
"Az kaldı, bitecek."
Bitmesin.
"Çıkıyorlar sanırım Lerzan."
Bırakma.
"Şükür." diyerek ellerini vücudumdan hızla çekiyordu ve ben ruhumun alışık olduğu soğukluğa kavuşuyordum tekrardan. Yıllar sonra tekrar ısınan ruhum bocalamıştı ve bu bocalamanın kalbimde yanlış sinyaller uyandırmasından korkuyordum.
Tuğra'nın elleri, hızlı hareketlerle ellerimi buluyordu.
"Buradan hemen gitmeliyiz Lerzan. Sanırım Enes Abi'den şüphelenmeye başladı bu Aydoğan olacak şerefsiz."
Sonra yüzüme kısa bir bakış attı ve dudaklarından kısa bir küfür nidası, mırıltıyla ayrıldı. Bugünkü en hızlı hareketlerimizi yapıp arabada bulduk kendimizi. Tuğra, nefes nefese arabayı sürmeye devam ederken konuşmayı da ihmal etmiyordu.
"Lerzan... gerçekten özür dilerim. Yüzünü, vücudunu saklamak için aklıma başka bir gelmedi o an cidden. Yoksa sapık olduğumu falan düşünme."
Sona doğru kıkırtılar dökülüyordu dudaklarından. Ben de ona uyarak gülümsedim.
"Problem değildi." dedim geniş gülümsemem çehremde dolaşırken. Şaşkınca yüzümü inceledi, neden şaşırmıştı bu kadar?
"Neden şaşırdın bu kadar?"
Rahatsız olmuş bir ifade dolanıyordu yüzünde ama ona rağmen kafasını sallayarak bir şey olmadığını belirtti.
"Neden küfür ettin?"
"Ne zaman?" dedi şaşkınca. Ne kadar da çok şaşırıyordu bu adam...
"Aydoğan'ın Enes'ten şüphelendiğini söyledikten sonra ettiğin küfürden bahsediyorum."
Direksiyonu sağa döndürürken bana bakmayı ihmal etmiyordu.
"Aydoğan'ın yakınında olabileceği düşüncesi seni korkutabilirdi çünkü."
Yaşanmışlık ve tecrübe akan, buruk bir gülümseme döküldü dudaklarımdan.
"Korkmuyorum Tuğra, hiçbir zaman korkmadım da... Sadece bir şeyden korkuyorum; ya isyan edersem, ya yanlış bir düşünceye kapılıp benimle aynı kaderi paylaşan masumlara haksızlık edersem korkusu o da. Onun gibi nefes israfı olan bir varlıktan neden korkayım ki?"
Anladığını belirterek kafasını sallamakla yetindi. Konuşmuyordu, belki de konuşacak bir şeyi yoktu. Ama anlıyordu, beni anladığını iliklerime kadar hissediyordum. Bakışları bile çoğu zaman beni anladığını haykırıyordu.
Küçük bir kumar oynamıştım; sonucunu bilmediğim, ürkütücü bir kumar... İki seçenek vardı; ya kurtulacaktım, hayatım düzene girecekti ya da daha berbat işkencelerle karşılaşacaktım. Ama ben bu kumarı kazandım. Beni kurtarmasını istediğim adam, beni döven adamın yakını olsa bile... Belki de oyun devam ediyordu. Beni kurtaran adam doğru anı kolluyordu belki de. O doğru anda beni tekrar Aydoğan'a verecekti, hiçbir şeyden emin olamazdım.
Beynimde günlerdir binlerce düşünce deryası, birbirine çarparak duruluyordu. Yaşadıklarım, kimseye güvenmememi sağlıyordu. Travmalarımı bahane ederek beni cehennemden çekip çıkaran insanlar hakkında kötü düşüncelere kapılmamam gerektiğini de sık sık hatırlatıyordum kendime. Hatta ne olursa olsun biliyordum ki Tuğra ve Enes, iyi insanlardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEMKÂRÂNE +18
Fiksi RemajaKitap +18'dir. Cinsellik içermese de içinde geçen şiddet sahneleri ve çarpık ilişki sahneleri vardır. Etkilenebilecekler için küçük bir uyarı... Öncelikle hoş geldiniz. Bu kurgum, şiddete uğrayan kadınlara farkındalık kazandırmak amacıyla oluştu kaf...