9•

452 21 31
                                    

Yataktan kalkıyordum usulca. Korkak adımlarım koridoru bulduğunda sesler daha da yakınlaşıyordu. Tanıdık bir adam sesi dolduruyordu kulaklarımı.

"Kahpeliğine son ver Enes! Lerzan'ı bana ver gidelim, o benim ve benim kalacak anlıyor musun?"

Aydoğan'ındı... Bu iğrenç ses Aydoğan'ındı ve pek de uzağımdan gelmiyordu.

"Sakin ol Aydoğan, sakin... Vermeyeceğimi kim söyledi?"

Enes ne diyordu? Daha akşam söyledikleri nereye gitmişti? Başıma giren keskin ağrı, sendeleyerek yürümeme sebep oluyordu. Beni görmelerini dert etmeden görüş açılarına girdim. İkisi de ceylan avına çıkmış gibi duruyorlardı.

"Enes... Ben sana güvendim..."

Güldü, her zamanki gibi güldü. Ama bu sefer bu gülüş şeytani bir güce hizmet ediyordu, Aydoğan'a...

"Hadi gel Lerzan, gel biriciğim. Bu dağ başından, sıcak yuvamıza gidelim..."

"Aydoğan, sen neyden bahsediyorsun? Ne yuvası, ne sıcağı ya? Sen beni, benden çaldın... Sen, benim çocukluğumu benden alıp götürdün. Ne sıcak yuvası?"

Aydoğan'ın sinirleri, bir hayli gerilmiş gibiydi ama Enes, hala gülmekle meşguldü. Anlayamıyordum, hem de hiçbir şeyi... Aydoğan beni götürüyordu ama Enes hala gülüyordu...

"Enes, hani bir daha yaşadıklarımı yaşamama izin vermeyecektin?" dedim bağırarak. O an, omzumda bir sarsıntı hissediyordum. Gözlerim kapalıydı ve bunu henüz fark ediyordum.

Gözlerimi açtığımda karşımda endişeyle beni süzen Enes'i görüyordum. Rüyaydı, hatta kabus...

"Lerzan, iyi misin? Ne oldu, rüya mı gördün?"

Berbat bir kabustu, demek istesem de bir türlü konuşma gayretini bulamıyordum kendimde. Nefeslerimi düzenlemeye çalışmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Kafamı salladım onu onaylayarak.

"Lerzan, ne yapayım? Ne yapmalıyım şu an?" dedi Enes telaşa kapılarak. Ayağa kalkmaya yeltendiğinde kolundan tuttum onu durdurmak isteyerek.

"Yanımda dur sadece Enes..." dedim zorlukla. Beni rahatlatmak adına gülümsedi ve bunu gayet kolay anlayabiliyordum. Yatakta oturduğu yerden bana doğru yaklaştı. "Sadece gülümse... O zaman her şey yoluna girecek Lerzan." dedi gülümseyerek. Bu, onun sırrı olmalıydı, hayatta kalma sırrı...

Kolunu tuttuğum elim, yavaşça aşağı iniyordu. Onu bırakmak istesem de vücudumdaki kas ve sinirlerime söz geçiremiyordum. Gülümsemeye çalıştığım sırada yatar vaziyette olan vücudumu kaldırdı Enes. Ardından vücudumu sardı. Enes bana sarılıyordu, Enes'in kolları üzerimdeydi.

"Sakin ol, tamam mı? Geçecek, sadece biraz zamana ihtiyacın var. Geçmişi düşünme, tekrar olursa diye düşünme. Sadece geleceğini düşün; kendi ayaklarının üzerinde durabildiğini, özgür bir kuş gibi daldan dala konabildiğini, gerçekten yaşayabildiğini... Mesela bir araban olur, güzel bir araban... Bir de evin tabii. Küçük bir ev olur ya da genişçe... Nasıl istersen öyle olur Lerzan. Ama kendine gel, lütfen, tamam mı?"

Sesi, sonlara doğru kaybolmaya yüz tutmuş gibiydi. Benim için endişelenmişti, hem de oldukça. Her ne kadar buna izin vermek istemesem de bir şey yapamıyordum. Ağzım, bir halatla düğümlenmiş gibiydi.

Kaslarımı zorlayarak kollarımı kaldırıyordum, sanırım normale dönmeye başlamıştım, benim normalime... Az önceki zorluk tekrarlanıyordu konuşmaya çalışırken ama engelsizce konuşabiliyor gibiydim.

"İyiyim Enes ve iyi olacağım. Aslında ilk söylediğinde haklıydın, küçük bir ev yeterli..."

Enes, kollarımdan tutup yüzüme görüş açısına aldı. Gözlerinin ardında korku izleri görünüyordu, dudaklarında da aynı izlerden vardı.

ELEMKÂRÂNE +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin