Ağlamadan ağlamak diye bir şey olduğunu hissediyordum, fark ediyordum. Mutlu olamamak mıydı kaderimdeki? Acılarla savaşacak kadar güçlü hissedemiyordum artık kendimi. Hele ki bu acı babamın yokluğuysa...
Enes, bana doğru yaklaşıyordu koltukta. Ağlama krizi geçirmiştim. Artık ağlamıyordum, ama beter olmuştum. Kimin bedduasını almıştım ben böyle?
"Beni dinleyebilecek misin artık Lerzan? Belki bu kadar ağlamayacaktın dinlesen..."
Yalvarırcasına baktım gözlerine. Babamın ölmediğini söylemesini istiyordum. Gözlerinde bir şeyler arıyordum; bir umut, bir yol...
"Umutlanman için söylemiyorum. Baban yaşıyor olabilir. Onu bulmaya çalışırız beraber. Eğer bana güvenirsen, eğer benimle kalmak istersen ve eğer benden bunu istersen..."
Ne diyordu bu? Az önce öldüğünü söylememiş miydi? Delirmemi mi istiyordu?
"Az önce öldüğünü söyledin. Anlayamıyorum ne yapıyorsun?"
Nefesini verip gözlerimin en içine bakıyordu.
"Yani diyorum ki; Aydoğan, babanı kaçırıp bir yere tıkmış olabilir. Yaşıyorsa, hayattaysa onu bulurum."
Ona güvenmekten başka bir şansım varmış gibi konuşuyordu. Ona güvenip buralara gelmemiş miydim zaten? Gözlerimi kapayarak onayladım onu.
"İki günde beni apar topar nasıl alabildin?"
Yine gülümsüyordu.
Enes
2 Gün Önce
Aydoğan, geldiği kadınla birlikte kaçarmış gibi gidiyordu mekandan. Bir şeyler vardı, çözemediğim bir şeyler... Kadın, ya çok çekingendi ya da bir şeylerden korkuyordu.
Tuğra'nın yanına sokuldum, bana biri fikir verecekse ancak o verebilirdi.
"Tuğra."
Arkasına döndüğünde hala bir bardakla uğraşıyordu.
"Oğlum dur şimdi, bırak bir şunları. Ne vardı o kadında? Bir değişikti."
"Abi valla ben de sana onu söyleyecektim. Bence kadın mutlu değil, ama nedenini tam anlayamadım. Aydoğan'ın gözüne bir gözük derim. Bir şeyler çeviriyor gibi. Hem ne kadar yakınsınız ve kadını yeni görüyorsun. Ne kadar mantıklı?"
Doğru konuştuğunu onaylar gibi kafamı salladım. Evine gitmeliydim, bir şeyler yapıp eve gitmem gerekliydi. Oturdum bir süre. Daha sonrasında belki elime bir koz verir diye defalarca aradım. Ama açmıyordu. Mekanın içinde adeta cirit atıyordum.
"Buldum, Tuğra buldum."
Merakla beni inceliyordu, bir an evvel anlatmam için.
"Korkmuyor mu bu benden? Korkuyor. Bugün seninle itişmedi mi? Evet. Yaralanacaksın Tuğra?"
Tuğra, anlamayarak yüzüme bakıyordu.
"Abi, her istediğini yaparım eyvallah da... Ne zamandan beri insanların canını acıtmaya başladık?"
Gülerek kolumun altına aldım onu.
"Aman, abisinin de her dediğini de yaparmış. Bir şey olmayacak, şakacıktan oğlum. Hiç mi evcilik oynamadın?"
Dilini dışarı çıkararak ölmüş taklidi yapıyordu.
"Oldu mu abi?"
"Oldu koçum, oldu." diyerek saçlarını karıştırdım.
Arabaya binip Aydoğan'ın evinin yolunu tuttum. O kadında bir şeyler vardı. Ama anlayamıyordum. Aydoğan'dan her zaman her şeyi beklerdim. Korkmadan, çekinmeden her şeyi yapabilirdi. Onunla olan yakınlığımdan çoğu zaman rahatsız oluyordum. Ama rahmetli babamdan geriye kalan tek şeydi. Ve babama ihanet etmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEMKÂRÂNE +18
Teen FictionKitap +18'dir. Cinsellik içermese de içinde geçen şiddet sahneleri ve çarpık ilişki sahneleri vardır. Etkilenebilecekler için küçük bir uyarı... Öncelikle hoş geldiniz. Bu kurgum, şiddete uğrayan kadınlara farkındalık kazandırmak amacıyla oluştu kaf...