11•

397 17 38
                                    


 Birkaç saniye arkasından bakmamın ardından, bunu bırakıp ben de yüzmeye başladım. Denizin içinde nereye kadar kaçabilirdi ki? 

 Uzun bir süre arkasından yüzmüştüm ama ne yazık ki yetişememiştim. Yılmadan devam ettiğimde denizin ortasında öylece durduğunu gördüm. Bana bakıyordu sadece, yaptığı başka hiçbir şey yoktu. Yanına gittim hızlıca.

"Neden kaçıyorsun Enes? Duyacaklarından mı?" dedim hafif sinirli bir tonda. "Evet, çünkü ne duyacağımı biliyorum Lerzan. O yüzden konuşma, lütfen sus." dedi yalvarırcasına.

"Biliyor musun? Ben mektup yazmayı çok severim, yazı yazmayı çok severim. Hatta lisedeyken yazdığım bir romanım vardı. Finaline çok az kalmıştı ama ne yazık ki bitirme şansım elimden alındı."

 Bana anlam veremeyen bakışlar gönderiyordu. Muhtemelen bunları neden anlattığımı düşünüyordu şu an. Ama erkekler böyleydi, Enes de olsa... Ayrıntı düşünmek, mizaçlarına oturmayan bir özellikti.

"Sana göre duymak istemediğin şeyleri, sana yazacağım Enes. Eminim duymandan daha farklı hissettirecektir. Ama böyle triplenip gitmek, ne kadar mantıklı? 24-25 yaşlarında adamsın."

"28 yaşındayım Lerzan..." dedi gülmesini engellemeyerek. Benim yüzümde ise bir şaşkınlık ifadesi oluştu. "Saçmalama, en fazla 25'sin. Şimdi doğruyu söyleme vakti." 

"28 yaşındayım, neden yalan söyleyeyim?" kısa bir ara verdikten sonra devam etti. "Genç gösterdiğimi biliyorum canım, bu kadar övgüye ne gerek var?" 

 Takındığı egolu tavır, gülmeme sebep oluyordu. Bunu bilerek, ortam yumuşasın diye yaptığı aşikardı.

"Yaklaşık iki, iki buçuk metrelik yükseklikte bunları konuşmamıza ne gerek var? Biraz gidelim artık..."

 Kıyıya doğru yaklaştığımızda dalma yarışması yapmaya başlamıştık. Ben hala çocuktum ama o yaşına rağmen çocuktu. 

 Oyunlarımız ve yüzmelerimiz bittiğinde eve dönüş yolu görünmüştü. En fazla bir ya da iki saatlik olan yol, hızlıca bitmiş ve eve gelebilmiştik. Salonda Tuğra ve Yağız oturuyorlardı. Tabiri caizse boş yapıyorlardı, ama gerçekten boş yapıyorlardı. Yanlarından hızla banyoya geçerken şu diyaloğu duymam, bunu tescillemişti.

"Yağız, makarnayı boyayıp küvete atsak su renklenir mi?" dedi Sarp, buna şaşırmam yetmezmiş gibi Yağız onu şöyle cevaplamıştı. "Onu bırak da eğer makarnaları boyayıp yersek idrarımız ya da kakamız renkli çıkar mı?"

 Bu muhabbete daha fazla dayanamayıp tuzumdan arınmaya, adeta koşmuştum. Hızlı ve güzel kokulu bir duşun ardından muhabbetin değiştiğini ümit ederek onlara katıldım. Onlarla oturan Enes ise banyoya giriyordu. 

"Lerzan, renkli makarna yapalım mı?" dedi Yağız, hevesle. Bense konunun değişmediğini anlayıp hızla ayağa kalktım. "Size kolay gelsin ama ben çok yoruldum. Ayrıca saat dokuza geliyor, bakın." diyerek odama geçtim.

 Uzun süredir telefonuma bakmadığım aklıma gelince kurcalamaya başladım. Bir mail gelmişti ve merakla açtım hemen. Çünkü telefonuma mesaj gelmezdi Tuğra ya da Enes, bir şey yazmazlarsa.

 Gelen mail, Sarp Ekinci'dendi. Sarp mailimi unutmamış ve ulaşacak bir yer bulmuştu. Zaten salaklık bendeydi. Ne diye aynı maili kullanırdı ki insan? Benim durumumdaysa.

'Öldün sandım Lerzan. Nerede olduğunu bilsem, yaşadığını bilsem bırakır mıydım seni? Gönderdiğin mektup... Çok sarstı beni, ben seni üzmeyi hiçbir zaman istemem. İlk bir-iki ay her yerde seni aradım. Sonra ilk bir yıl her kahverengi saçlı, bıcır bıcır yürüyen kızı sen sandım. Ve kaç kere dayak yedim biliyor musun? Ben seni gerçekten seviyorum Lerzan. Adının seni bir yerlere sürükleyeceğinden emindim zaten. Bir anne, hem de bir kız çocuğuna neden bu ismi koyar ki? Lerzan beni affet. Şimdi neredesin? Bu mektubu getiren adam kim? Bana bir sürü saçma sapan şeyler söyleyip sordu. Umarım hala mailini kullanıyorsundur Lerzan. Beni affet. Yemin ederim yaşadığını bilsem bırakmazdım peşini. Ama öldü dediler. Birileri geldi Lerzan, babasıyla birlikte öldü dediler. İlk önce Binnur söylemişti ama ona inanmadım. Lerzan, yaşıyorsun ve aynı il sınırları içindeyiz. Beni affet ve bir kere seni görmeme izin ver. Çok özür dilerim.'

ELEMKÂRÂNE +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin