14•

277 15 7
                                    


 Elimizin altında duran ve sürekli kullandığımız arabaların, ilk defa bu kadar hız yaptığını görüyordum. İçimizdeki acı ve korku, lastiklerden ve motordan çıkıyordu adeta.

Lerzan'ı, Tuğra'yla güvenli bir yere gönderdikten sonra Yağız ile Aydoğan'ın evine çevrilmişti rotamız. 

 Bir şeklide Lerzan'ın benim yanımda olduğunu anlamış ve bunun acısını çıkartmak ya da tehdit etmek için Nursu'yu esir ediyordu. Bu düşünce zihnimde dolaşırken kalbim sürekli şekilde teklemekle meşguldü. Tüm bu birbirini takip eden zihin-kalp karmaşasını Tuğra'nın araması durdurdu.

"Efendim Tuğra?"

"Abi geliyorum, neredesiniz?"

"Kızların yanında dur Tuğra, kimseye güvenecek halim kalmadı artık."

 Derin bir soluk bıraktıktan sonra "Peki, ama her şeyden haberdar edin beni olur mu?" dediğinde küçük bir onaylama nidası bıraktım telefona. Bu esnada da Aydoğan'ın evinin bahçesini çoktan bulmuştu arabalarımız. Yağız, benden öndeydi ve yine benden önce arabadan inmişti. Onun ardından hemen indim ve koşturarak yanına gittim. O "Çık lan şerefsiz!" diye bağırırken kolundan tutup kulağına doğru "Yağız, bir hata yapma. Cezasını kanundan alacak, sakin ol." şeklinde fısıldadım. Sinirli gözleri, yüzümü birkaç saniye inceledikten sonra "Umarım kanundan alır abi cezasını..." diyerek kolunu ellerimin arasından çekti.

 Aydoğan'ın adamları, tam önümüzde tehditkar bir şekilde dururken adının Serkan olduğunu bildiğim kişi diğerlerinin arasından çıkıp birkaç santim önümüzde durmuştu.

"Ne oldu Enes Abi, sıkıntı ne?" dedi hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi. Yağız ise dayanamayıp burnunun dibine girdi. "Ulan, bak çok zor tutuyorum kendimi... Söyle lan! Senin üstüne kayıtlı arabayla kaçırdığınız kız nerede lan?"

 Serkan, imalı bir gülüş atarken Yağız'ın dibine iyice girmişti. Eğer biraz daha Yağız'ı kışkırtacak şeyler yaparsa başımız belaya girebilirdi. Onlara yaklaşıp Yağız'ın kolundan tuttum. "Yağız, aslanım sakin ol."

 Serkan, yine aynı şekilde güldü ve yüzü bana döndü. "Aslan mı? Şu haliyle bir 'it'e benziyor."

 Yağız'ın kolunda olan elim, onu hızla arka tarafıma doğru çekti. Yağız ise kışkırtılmasının üzerine zor dayanıyordu. Eğer onu durdurmazsam hepsini gebertecekmiş gibi duruyordu. 

"Serkan, bak kaşınıyorsun. Serkan, aranıyorsun. Yapma, köpekliğine son ver. Biliyorum ki o kızı bana ellerinle vermeyeceksin ama çekilin de Aydoğan'ı görelim bir. Canınız yanar bak, yapmayın." dedim elimden geldiğince sakin bir tavırla. Karşımdaki, canı sıkılmış adam dudaklarını aralamış bir şeyler söyleyecekken arkadan bir ses onu durdurdu. 

"Çekil Serkan, çekil de kimlerle dostluk ettiğimizi anlayalım." diyen Aydoğan, yanımızı bulmuştu hızlı adımlarla. Engel olamadığım, sinir bozucu bir gülümseme kaplamıştı yüzümü. Aydoğan ise kaşlarını kaldırarak daha da gülümsedi. 

"Oluyor mu? Bak senin gibi gülümsüyorum, şimdi senin kadar iyi biri miyim?" dedi alayla. Ben de onun gibi daha çok gülümsedim. "En çok gülümseyenimiz, en iyimiz mi olacak?" dedim onun gibi alayla. Her ne kadar bu konuşmayı uzatmak istemesem de, bir an önce Nursu'yu bulup gitmek istesem de Aydoğan'ın çocukça oyununa ayak uyduruyordum. 

"Evet, artık böyle. Demek ki Lerzan, gülümseyen erkekleri seviyor Enes. Ben de böyle olmaya karar verdim artık. Senden daha çok gülümseyip Lerzan'ı elinden alacağım, anladın mı beni?"

 Alaylı sözlerinin arasında Lerzan'ı gezdirmesi sinirimi bozmuş ve bu da yüzüme vurmuştu. "Demek öğrendin ha?" dedim sanki bilmiyormuşum gibi. Gülümsemesini birden düşürüp "Evet, çok zor olmadı." dedi. Etrafında göz gezdirip tekrar yüzüme odaklandı. "Senin gibi merhametli bir adamın onu alıkoyması olası bir durumdu zaten. Şansa bak; yıllardır benden kaçmayan kadın, Enes'le tanıştığında ellerimden kayboldu. Her şeyimi elimden aldın Enes!" dedi sonlara doğru ağlamaklı bir sesle.

ELEMKÂRÂNE +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin