"Seni değil ama duygularını anladım. Hiç o denli bir aciziyet yaşamadım ama aşık oldum." dedi gülümsemesini eksik etmeyerek.
"Ne, nasıl?"
Şaşkınlığın vermiş olduğu beceriksizlikle birkaç saçma kelimeyle karşılık verdim Nursu'ya, o ise gülümsemesine devam ediyordu. Neden bu kadar gülümsüyordu ki sanki?
"Nasılı falan yok. Lerzan'dan hoşlanıyorsun ve ben bunu göz bebeklerinden okuyabiliyorum. Bana farkında olmadığını falan söylemezsin umarım."
Yüzünde dolaşan bakışlarımı, karşımdaki duvara dikerken aynı zamanda da sırtımı dikleştiriyordum. Fiziğimde yaşanan gelişmeler, sanıyordum ki kalbimin biraz daha rahatlaması içindi. Çünkü kalbim, bir çamaşır makinesi kadar güçlü çalışıyordu şu noktada.
"Nasıl bakıyorum ki ona?" diyebildim zorlanarak. "Çok güzel bakıyorsun. Sanki dünyada bir tane olan ve sadece senin gördüğün bir çiçeğe bakıyormuşsun gibi... Lerzan, gerçekten şanslı. Bu kadar sevilmek herkesin sahip olacağı bir şey değil sonuçta..."
Ne diyeceğimi bilmiyordum, bunların gerçek olup olmadığını bilmiyordum. Hissettiklerimi farkında değildim sanırım ya da ne hissettiğimi kavrayamıyordum. Kalbim şu an varlığını belli etmek için her şeyi yapıyordu ama zihnimde kopukluklar olduğunu hissediyordum. Ya da yalnızca öyle sanıyordum...
"Bilmem, sahiden öyle mi ki?" dedim, içimdekileri inkar etmeyerek. "Öyle de olsa-" Nursu omzuma dokunarak sözümü kesti. "Öyle de olsa, ne? Korktuğun, umutsuzluğa kapıldığın şey ne?"
"O, yeterince kırılmış ve incinmiş zaten. İnsanları kırmamak için elimden geleni yapıyorum ama ya kırarsam, ya bir de ben incitirsem..."
Nursu, tahammülü kalmamış gibi hızla ayağa kalktı. "Ne saçma sapan bahaneler bunlar ya? Kıracak olsan her türlü kırarsın zaten. Ayrıca kendine güvenmiyor musun da onu kırmaktan korkuyorsun? Mantıklı düşünemiyorsun abi ve bu da zihninle değil kalbinle hareket ettiğini gösteriyor. Ben biraz dışarı çıkacağım."
Nursu'nun ardından öylece bakmaktan başka bir şey gelmedi elimden. Söyleyecek pek de bir şeyim yoktu ve sanırım haklıydı. Uzun süredir ilk defa bir şeylerden korkuyordum sanırım. İncitmekten ve incinmekten...
Ayağa kalkıp koridorda birkaç tur attım. Zamanın geçmeyeceğini anlayarak sekreteryadaki kıza, içeri girmek istediğimi söyledim ancak kabul etmedi. İçeriye girmeme izin vermeyeceklerini bilerek yapmıştım bunu ama içeriye alma ihtimalleri de zihnimi karıştırmıştı.
Çeşitli zaman geçirme uğraşlarımın ardından nihayetinde doktoru koridorun başında gördüm. Hızla yanına gittiğimde tekrar babacan tavrıyla omzumu sıvazlıyordu otuzlu yaşlarındaki adam.
"Lerzan Hanım'ın sonuçları çıktı. Anormal bir şey gözükmüyor ama kansızlığı var, bunun için öğünlerinde et fazlalığı olmalı ilaç yazacağım bir de. Ateşi için testlerde önüme bir şey çıkmadı, bundan dolayı strese dayalı olabileceğini düşünüyorum. Onun dışında..." etrafına bakarak nazikçe kolumdan tuttu ve yanındaki asistanlardan uzaklaştırdı bizi.
"Vücudundaki izler ne? Bunların sorumlusu kim?" dedi. Az önceki nazik ve merhametli adamın yerine öfkeli biri geçmişti.
"Doktor Bey, onların sorumlusu ne benim ne de Lerzan. Uzun bir hikaye, ilgilendiğiniz için teşekkürler ama şu anda Lerzan'a hiçbir zarar gelmiyor bundan emin olabilirsiniz."
"Tatmin olmadım beyefendi, size nasıl inanabilirim?" dedi, öfkeli gözler bir an için yüzümden inmiyordu. Yaka kartına bakıp ismini öğrendiğim adamı ikna etmek için tekrar konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEMKÂRÂNE +18
Teen FictionKitap +18'dir. Cinsellik içermese de içinde geçen şiddet sahneleri ve çarpık ilişki sahneleri vardır. Etkilenebilecekler için küçük bir uyarı... Öncelikle hoş geldiniz. Bu kurgum, şiddete uğrayan kadınlara farkındalık kazandırmak amacıyla oluştu kaf...