2•

1.7K 82 225
                                    

"Firuze Abla nolur, lütfen bir kerecik ver. Yemin ederim Aydoğan'ın haberi olmaz, vallahi bak."

Yalvarmalarım, gün geçtikçe daha da artıyordu. Yalvarmalarıma yanıt alamayınca günden güne daha da güçleniyordum.

"Neymiş o Lerzancım? Neyden haberim olmayacakmış bakalım?"

Kalbim küçük dilimin arkasına yerleşiyordu. Korkum tüm vücudumu sararak ilerliyordu. Kolumdan tutup yanıma iyice sokulması, bu ilerlemeyi hızlandırıyordu.

"Birtanem, sen anlamamakta ısrarcısın biraz ama benim her şeyden haberim oluyor ve olur. Çıkalım odamıza anlaşalım bu konuda, gel."

Kolumdan tutuşu şiddetleniyordu, merdivenlerden sürükler gibi çıkartıyordu beni. Acıyan uzuvlarım, daha da sızlıyordu. Beni koridora savurarak saçlarımı tuttu sıkı sıkıya. Odamız dediği, kendi odasına götürüyordu beni.

"Demek benim haberim olmayacak birtanem. Demek benden gizli şeyler yapacaksın biriciğim."

Odadan içeri girdiğimizde tuttuğu saçlarımdan, savurdu beni yere doğru. Nefretle bakıyordu bana. Geri geri gidiyordum kaçabilecekmişcesine. Yine sıkışmıştım, yine yılmamak adına yeminler ediyordum kendime. Gözlerimi kapatarak dualar ediyordum.

Çaresizlik mi, yoksa çare miydi? Bilmiyordum, ama tek bildiğim yılmamam gerektiğiydi. Yılmamalıydım ki ölen kadınlara ihanet etmiş olmamalıydım. Yılmamalıydım ki buradan kurtulup tüm çaresiz kadınlara umut olmalıydım.

"Sana kaç kere dedim, benden habersiz hiçbir şey yapamayacağını? Kaç kere söyledim, burada benim kurallarımın geçtiğini? Ama nafile, sen güzel bir ceza istiyorsun Lerzan."

Nefes alışlarım derinleşirken tek bir kelam çıkmıyordu ağzımdan. Nefeslerim öyle derindi ki ciğerlerim bir orman gibi alev alıyorlardı. Gözlerimden akan yaşların nereye gittiğini dahi hissetmiyordum.

Titreyen vücudum, iyice sinmişti duvarın köşesine. Bu duvarlar tanıdıktı, bu duvarlar dosttu, bu duvarlar dert ortağıydı, bu duvarlar dayanaktı ve en önemlisi de bu duvarlar çok büyük bir haindi. Her şeyi bilen ama asla konuşmayan, koca bir hain...

Vücudumu duvara doğru dönmüş, yüzümü ellerimle saklamış, bacaklarımı bedenimle bütünleştirmiş vaziyette bekliyordum. Usul usul zincir sesi geliyordu. Bana bunu yine yapamazdı, yine o karanlığa kapanamazdım, yine saatlerce krizler altında kalamazdım.

"Biliyorum o, hayran olduğum aklından neler geçtiğini. O, çok sevdiğin odana gitmeyeceksin merak etme. Biliyorsun ki güzel şeyler arada bir olur. Bu seferki daha çok seveceğin bir şey bence biriciğim."

Gözlerimi aralayıp, ona doğru döndüğümde ince bir zinciri eline doluyordu. Yapabileceği ihtimaller aklımdan geçerken gerçek olmamalarını diliyordum. Bu kadarına da dayanamazdım, daha fazla dayanamazdım.

Elindeki zinciri, havada savururken ışıkların birkaçını kapatıyordu. Oluşan loş ortam, daha da korku yüklüyordu kalbime. Bana doğru geliyordu, üzerime doğru geliyordu.

"Biriciğim, ama yapma böyle. Zincilerle Lerzanların hikayesini bilmiyor musun yoksa? Onlar, inanılmaz ikililer. Etle tırnak ayrılsa onlar ayrılmazlar."

"Bir gün öyle bir ayrılacağım ki o illetlerden, sen onlara mahkum kalacaksın gerizekalı!"

Tahammülsüzce, yavaşça arkasını dönüyordu. "Şşş, deme öyle biriciğim."

Tekrar bana doğru dönüp elindeki zinciri, yüzüme geçiriyordu. Hissedemiyordum, hiçbir şey hissedemiyordum. Kaybolan hislerim, boğazımdaki ses tellerime sığınıyorlardı. Sesim öylesine gür, öylesine şiddetli çıkıyordu ki tüm kadınların çığlıklarını temsil ediyor gibiydim.

ELEMKÂRÂNE +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin